Twitine CNN İnternational'den aldığı ekran resmini de ekleyen bir televizyoncu dün haykırıyordu:
"Bizde tek haber çıkmıyor. Adamlar bugün bile İstanbul'dan canlı yayında. Saldırı talimatı Rusya'dan!"
Anlaşılan o ki gazetecimiz heyecanlı ama gündemi takip edecek kadar değil. Muhtemelen saldırının hemen ardından teröristlerin kimliğine dair her yerde yapılan şu haberlerden birini bile okumamış, görmemişti. Bu "bilgiyi" çoğaltan onlarca takipçisi de...
"Saldırganlardan birinin Özbek vatandaşı, birinin Dağıstan uyruklu Rus vatandaşı, birinin de Kırgız vatandaşı olduğu belirtildi." (BBC 30 Haziran 2016)
Hadi yaz, uyudu kaldı diyelim.
Peki, konuya ilgisi bu "bayatlamış" enformasyonu bile ancak şimdi duyabilmesinden de anlaşılan gazetecinin "saldırı talimatı Rusya'dan" yorumuna ne buyrulur?
Şu nasıl mesela?
"Aaa öyle mi? Hani şu Türkiye'nin 7 aylık küslüğün ardından barıştığı "doğu ülkesi" Rusya mı? Vay hayınlar, demek Erdoğan bunlarla anlaştı he mi? E bozalım hemen ABD'yi de pek hoşnut etmeyen bu barışı o zaman. Bir uçağını daha düşürelim hatta Rusların..."
Üstelik bu bilgiye bir tek sen sahipsin ve kimseye de duyuramıyorsun öyle mi? Vah ki ne vah!
Evet, bir süredir böyle ne yazık ki. Memlekette bir kesimin gerçeklikle bağı hepten koptu.
İşin kötüsü bu sanrıdan hallice yorumları sorgusuz sualsiz gerçek diye kabullenmeye hazır, pek çok insan var. Cem Karaca'nın o meşhur şarkısındaki gibi "yalan da olsa hoşuma gidiyor, söyle" diye söylene söylene ortalıkta geziniyorlar.
Alan razı satan razı mı diyorsunuz?
Bir yanda cehaletini, sığlığını insanları zaaflarından yakalamak için satan ve üstelik "iyi bir şey" yaptığını da düşünenler... Satıcılar.
Öte yanda içindeki her türlü nefreti, kompleksi, üzüntüyü, kaygıyı bağlayarak rahatladığı siyasi figüre dair kendisine sunulan "fantezileri," komplo teorilerini anti depresan niyetine avuç avuç yutmaya hazır bir kitle... Alıcılar.
Ama gönül nasıl razı olsun? Çünkü mesele politik değil, insani.
Her türlü sorununu, çözmesi gereken derdini aşkın bir tavırla, gündelik hayatıyla doğrudan ilgisi bile olmayan "ötekilere" bağlayarak teselli bulan bu insanlar bizim arkadaşlarımız, komşumuz, akrabamız, sevgilimiz şuyumuz buyumuz.
Geçenlerde bu konuyu konuştuğumuz bir sohbette, sosyeteden hastalarıyla meşhur bir psikiyatr son yıllarda işlerinin hayli kolaylaştığını anlatıyordu.
"Hastalarımın sorunlarının kaynağı doğal olarak karmaşıktır. Bulup çıkartmak, ilişkilendirmek de zordur. Ama şimdilerde karısından kocasından ayrılan, aile baskısı gören, panik atak vs ne kadar hastam varsa sorunlarının kaynağını teke indirgemişler. Erdoğan'a."
Oh ne ala! Her sabah ilaç niyetine al bir doz küfür, nefret gazetenden, televizyondan rahatla...
İyi de akşama ne yapacaksın? Yine kendinle, çevrendekilerle baş başa kalmayacak mısın?
O zaman kim kurtaracak seni kendinden ve çevrendekilerden?
İnsan üzülüyor hakikaten.
Böyle yaşanır mı?