Günlerdir tartışıyoruz. PKK, DHKP-C, DAEŞ, Şam, Fethullahçılar derken Türkiye'ye karşı bir cephe de Avrupa'da kuruldu.
Türkiye'nin aleyhine skandal açıklamaların bini bi'para. Her gün AB üyeliğimizle ilgili, daha önce üzerinde bile konuşulmamış kriterleri önümüze sürüyorlar.
Geçtiğimiz gün de Avrupa Konseyi daha önce hiçbir devlete karşı kullanmadığı "bir silaha" sarıldı. Kabzada tabii ki Konsey'e üye HDP'li vekiller vardı. Ülkedeki demokratik kurumların işleyişini sorgulayıp, Türkiye hakkında "karantina kararı" çıkartmaya çalıştılar.
Türkçesi, Türkiye'nin PKK terörüyle mücadele etmemesi için imkânlarını sınırlandırmak.
"Karantinaymış!"
Evet, benim de içimden "hoşt" demek geçiyor.
Ama sağlam bir cevap Cumhurbaşkanlığı'ndan geldi ve batı karşısında aşağılık kompleksinden leyla gibi gezenler dışında çoğumuzun içine su serpti.
Bizzat Erdoğan, Türkiye'ye karşı sözlerini tutmayan AB ile müzakerelere devam edip etmemenin sorulacağı bir referandum yapılabileceğini söyledi.
Nihayet!
Euro bölgesine girmeyen, Schengen bölgesine dahil olmayan, yani en fazla Türkiye kadar birliğe üye İngiltere AB'yi çıkmakla tehdit ederken, Türkiye daha nereye kadar dayatmalara boğun eğebilirdi ki. Ki sonunda asla ve asla o üyeliğin AB'nin çifte standartları yüzünden gerçekleşemeyeceğini dahası ilerde ortada bir birlik kalmayacağını bile bile.
***
AVRUPA'DA SIRADAN BİR GÜN...
Dün İngilizlerin AB'den çıkıp çıkmamayı oyladığı saatlerde, Almanya'nın Hessen eyaletine bağlı
Viernheim'de bir sinema kompleksine silahlı baskın yapılıyordu. Yaralıların olduğu belirtilen eylemde teröristin Alman SEK komandoları tarafından öldürüldüğü belirtiliyor. Büyük geçmiş olsun. Ve inşallah son olsun. Tabii ki bunun yolu da, terörün küresel bir tehdit olduğunu, çifte standart kaldırmadığını kabul etmekten geçiyor. Avrupalı kardeşlerimiz, devletlerinin, yönetimlerinin Ortadoğu'da teröristten terörist beğenip, PKK, PYD gibi terör örgütlerine verdikleri desteği sorgulamadıkça ne yazık ki o güzelim kentlerinde terörü hep hissedecekler.
***
"DEVRİMCİLİK" DE BİR YERE KADAR CANIM!
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Bünyesinde çalışan 500 otobüs şoförü, asgari ücrete zam yapılmasına rağmen 1300 TL'nin altında maaş aldıkları gerekçesiyle dün eylem yapmışlar.
Yok, grev değil, daha akıllıca bir yöntem bulmuşlar şoförler. İşlerinin başındalar, vatandaşı mağdur etmiyorlar. Tek yaptıkları binen yolculardan para alamamak.
Budur!
Halkın desteğini de arkalarına almalarına yarayan bu yaratıcılıktan ötürü Genel-İş sendikasını tebrik etmek gerek.
Bakalım gerilla romantizmiyle imkânlarını halka değil hendekçilere aktaran Diyarbakır Belediyesi, asgari ücretin bile altında işçi çalıştırmasını nasıl izah edecek?
Gerçi izah pek onlara göre değil biliyorsunuz. Onlar yasa, hukuk, ahlak demeden istediğini yapar. Çünkü onlar "
devrimcidir." Hesap soransa "
hain."
Hem zaten KCK'nın "
devrimci halk savaşı" ilan etmesinin ardından masrafları da arttı belediyenin. Öyle ya kolay mı kentin koca koca mahallelerini, camilerini, kiliselerini yıkmak.
Bu arada "
Özyönetimci ve de devrimci" Diyarbakır
Belediyesi, "
halkın gasp edilmiş ücretsiz, bilimsel ve eşitlikçi ulaşım hakkını" iade
eden şoförlerin "
tespit edilip haklarında tutanak tutulacağını"
açıkladı, hatırlatalım.