Dolar kurundaki hareketi gündemdeki kritik önemdeki kimi başlıklarla izah etmeye çalışmak, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığını ayaklar altına almayı göze alacak düzeye gelmiş ise, o eşik aşılmışsa, akıldan, mantıktan söz etmek mümkün değildir. Burada, izan ve vicdanın sıfırlandığı bir 'it dalaşı'nın piyasaya hâkim olduğundan ancak söz edebiliriz. Türk halkının, seçmen olarak, tercih hakkını gasp etmeyi hedefleyen, Türkiye'yi kendisinin arzu ettiği çizgiye çekmeyi hedefleyen böyle bir hadsizlik ancak, Türkiye'yi bölgesindeki kapsayıcı rolünden alıkoymayı hedefleyenlerin ekmeğine yağ süren bir 'Hollanda Sendromu' ile tarif edilebilir. Dolar kurundaki dalgalanmadan 'huzursuzluk' üretmeye yönelik, 'hastalıklı' bir ruh halinden söz ediyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 'faiz' konusundaki duruşu ile yalnız kaldığını düşünüyor; ancak yalnız değil. Türkiye'nin saygın akademisyenleri ve finans sektörü profesyonelleri arasında, küresel ekonomik sistemin içinden geçtiği bir zorlu etapta, faizleri yükselterek çözüm üretmeyi olabilecek en son adım olarak gören ciddi sayıda insan var. Daha da ileri gideyim; bu saygın insanlar, alınacak aceleci tedbirlerle döviz kurlarının aşağı çekilmesine de şiddetle karşılar. Çünkü Türkiye'den çıkmayı düşünen yabancı yatırımcılara kendi elimizle çıkmalarını destekleyecek 'ucuz döviz' sağlamaktan başka işe yaramayacak tedbirlerden bahsediyoruz. Küresel piyasalarda çok sayıda gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiyi etkileyecek süreç tamamlanana kadar, bu sürece karşı kürek çekmek yerine, bu dalganın tamamlanmasını beklemek çok daha akılcı olacaktır.
Sadece TL'yi konuşalım
Bugünden itibaren, Ekonomi Yönetimi başta olmak üzere, 'döviz'den söz etmek yerine, Türk Lirası'ndan söz edelim. Türk Lirası cinsinden yatırım araçlarını, TL mevduatı, TL katılım hesaplarını, TL tahvilleri, hisse senetlerini cazip kılacak adımlara odaklanalım. Girişimcileri, KOBİ'leri desteklemeye yönelik adımları öne çıkaralım. 'Dövizini bozdur' şeklindeki kampanyalar, sanılanın aksine, vatandaş nezdinde 'iş bizim döviz bozdurmamıza ihtiyaç duyulacak noktaya geldiyse' yönünde negatif bir algıyı tetikler; tersine dövizini bozdurmayı düşünen var ise, geri adım attırır.
Birileri, siyaset alanındaki kanaat önderlerimizi, Ekonomi Yönetimimizi, ekonomi çevrelerini ve vatandaşlarımızı dövizle ilgili 'it dalaşı'na çekmeye çalışıyor. Bu vahşi oyunu, Türk Lirası'nı cazip kılacak adımlarla bertaraf ederiz. Çözüm, isimlerde, eski tarz tedbirlerde değil, 'bilgi ekonomisi' odaklı yeni bir büyüme modelinde.