Bazen demokrasi için de "yaşama biçimi" gibi tanımlar yapılır. Bir şeyler anlatsa da bunlar meseleyi özüyle tanımlamaya yetmeyen yaklaşımlardır. Benzeri bir durum cumhuriyet (republic) kavramı için geçerlidir. Cumhuriyeti bir ideoloji olarak görenler var, bir devrimcilik olarak nitelendirenler var, bir sistem olarak değerlendirenler var.
Bizdeki cumhuriyet tartışmalarının önemli bir bölümü bu belirsizlikten kaynaklanıyor. Körün fili tarif etmesi gibi bir yaklaşım hâkim olunca, cumhuriyet yerine göre itilip kakılan, yerine göre kutsanan, tabulaştırılıp, fetişleştirilip, dokunulmazlaştırılan bir "şeye" dönüştürülüyor.
***
En zor olandan başlayayım irdelemeye. Cumhuriyet elbette bir
ideoloji olabilir. Ama ideoloji olan cumhuriyet değildir. Diğer bazı ideolojilere karşı savunulan "
cumhuriyetçilik"
tir (republicanism) ideoloji olan. Bizim için büyük ölçüde Fransız deneyiminden türemiş bir durumdur. Ama öncesi de vardır. Her şeyin başlangıcı kabul edilen
Platon kendince bir cumhuriyet tanımlamıştır.
Önemli isimdir Platon; çünkü bir cumhuriyetin ne olduğuna karar vermek bakımından kitabı yararlı ve işlevseldir. Platon'un uzun uzun yazdıkları dikkatle okunup çözümlendiğinde cumhuriyetin ideolojik boyutuna mukabil özünde bir sistem hatta ondan da öte bir yöntem olduğu görülür. Doğrusu da budur. Cumhuriyet bir yöntemdir.
***
Bizdeki cumhuriyet geleneği bu gerçeği kabul etmeye yanaşmaz. Haklıdır. Kendi bakımından
Türkiye Cumhuriyeti gerçekten de
devrimci hamleyle doğmuştur.
Halifeyi önce seçen
Meclis ardından
Hilafeti kaldırmıştır.
Padişahlığı lağvetmiştir. Bunlar hem dönemin şartları içinde hem de dokuları itibariyle devrimci
sayılmayacak girişimler değildir. Ama cumhuriyet kendisini daima
halk yönetimi olarak ifade etmiştir. En yüksek derecedeki hassasiyeti de bu noktada düğümlenir. Cumhuriyet halk yönetimi, halkın kendisini yönetmesi, halk iradesinin iktidar olması gibi yöntemsel tanımlarla bütünleşir. Bunlar az çok cumhuriyetin asli, kurucu unsurudur. Ama bunların yer aldığı bir rejim mutlaka cumhuriyet olmak, hiç değilse bizdeki gibi bir cumhuriyet olmak
zorunda değildir.
Nedeni şu: eğer düğüm noktasını halk ve onun tercihi, iradesi meydana getiriyorsa, gerçekte bu
demokrasi demektir. Bir sistemde Padişah veya Kral başta olabilir. Ama o ülke gene de
halk iradesiyle yönetilebilir. Buna da zaten
Anayasal (Meşruti) Monarşi deniyor. Veya
Rönesans döneminde
Floransa bir cumhuriyetti. Herhalde oradaki cumhuriyeti bugünkü modelle karşılaştıracak halde de değiliz. Veya bir dönemin "Halk Cumhuriyeti" modeli de değil aranan.
***
Bütün bunlar gerçekse iş gelip gerçekten
demokrasi bağlamında düğümleniyor. Eğer cumhuriyeti kuran öge temelde
halk oyu/ kamuoyu ise bunun tam manasıyla tecelli ettiği yönetim demokrasidir. Cumhuriyet onun içinde bir modeldir. Doğrudur, belkemiğini bütün yöneticilerin seçilmiş olması meydana getirir. Ama gerçek bir demokrasinin ve seçimin olmadığı koşullarda da yöneticilerin seçildiğini bilmeyen yok.
Tekrarlayayım;
cumhuriyet metottur, cumhuriyetçilik ideoloji. Hele bazı düşünürlerin "
çoğunluk diktası" olur diye demokrasiye karşı cumhuriyeti savunduğu anımsanırsa hem cumhuriyetçiliğin tam manasıyla ne olduğu anlaşılır hem de benim söylediklerim en güçlü kanıtını bulur.
Gerisi politikadır!