Yeni başbakanın sadece kim olacağına dair değil, niteliklerine dair de tartışma sürüyor. Ak Parti milletvekili Aydın Ünal'ın, yeni başbakanın düşük profilli olacağı şeklindeki açıklaması haliyle tartışmayı muhalefetin nemalanacağı zemine çekti. Ünal'ın, sonradan kastının yanlış anlaşıldığını ve özür dilediğini de belirtelim.
Şahsi kanaatime gelince... Yeni başbakan asla 'düşük profilli' bir isim olmamalıdır. Zaten Ak Parti'de o kadar yüksek profilli isim varken, ne Cumhurbaşkanı Erdoğan ne de taban böyle bir seçimi arzu eder. Davutoğlu ile yolların ayrılmasının sebebi de kendisinin yüksek profilli olmasından kaynaklanmadığı için, bu yanlış bir teşhis de olur aynı zamanda.
Yeni başbakan, halkı Ak Parti'nin politikalarına ısındırmaya devam edecek, yeni anayasa ve başkanlık meselesindeki sistem dönüşümünün hayatiyetine milleti ikna edecek, gerektiğinde lideri gibi ABD'ye de AB'ye de, Türkiye'nin menfaatlerini haykırabilecek yüksek profilli bir isim olmalıdır. Bunun için ekranda da, mitinglerde de halkla temas etmeyi bilen, iletişimi kuvvetli bir isim şarttır. Bugüne kadarki tecrübesi ve başarılarıyla da benimsenmiş bir isim olmalıdır.
Ak Parti'nin 'iyiliğini' düşünenlerin bu kadar çoğaldığı ve dört bir yandan üstenci tavsiyeler yağdırdığı, yol gösterdiği, istikamet çizdiği, teşkilatlar içine 'güven krizi' adı altında fitne tohumu ekmeye çalıştığı bir dönemde, içleri ferahlatacak bir performans sergileyecek, özgüven ve istikrar telkin edecek yüksek profilli bir şahsiyetin varlığı şarttır.
Sistemi muhafazaya değil, dönüştürmeye yönelik bir girişimi ancak böyle bir isim başarabilir. Ak Parti sosyolojisini biraz tanıyan ve kişisel istikbal arayışlarından azade analiz edebilen herkes, bu hafta milletvekilleri ve teşkilatlar nezdinde yapılacak temayül yoklamalarında böyle bir seçeneğin yükseleceğinden emin olabilir.
Yüksek profilli olmak, 'emanetçi başbakan' olmaya da engel değildir. Geçmişte, emanet kelimesinin sanki geleneğimizde karşılığı yokmuş gibi dışlanması, 'ilk düğme'nin yanlış iliklenmesine sebep olmuştur. Yeni başbakan emanetçi olmalıdır.
Nerdeyse yüzyıllık Cumhuriyet tecrübemizde, ecdadımızdan bu yana, darbelerle, idamlarla, zorbalıkla bastırılan tüm 'kısık seslerin' temsilcisi olacak yeni anayasayı gerçekleştirme hedefi bu başbakana emanet olacaktır.
Demokratikleşmenin mücessem hali olan, Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının, merhum Özal ve Erbakan'ın, hatta başkanlık sistemiyle alakalı geçmiş açıklamalarına bakılırsa Türkeş ve Yazıcıoğlu'nun dönüştürmeye çalışırken ömürlerinin vefâ etmediği sistem reformu bu başbakana emanet olacaktır.
Devlete yerleşerek, millî menfaatleri değil, kendi küçük kliklerinin menfaatleri adına güç savaşına giren paralel yapılarla mücadele bu başbakana emanet olacaktır.
Mikro perspektifte 30 yılı, makro perspektifte 90 yılı aşkın zamandır süregelen kangrenleşmiş 'Kürt meselesi'nin çözümünün son demlerini yaşarken, halkın devlete aidiyet duygusunu pekiştirecek türden adımları, PKK'ya taviz vermeden/ hiçbir yeşil ışık yakmadan hayata geçirmek bu başbakana emanet olacaktır.
Yaslanılacak bir kaynaktan ziyade, zenginleştirilmesi gereken bir hazine olan Merkez Bankası kasası bu başbakana emanet olacaktır.
Hem AB'ye hem ABD'ye, güney sınırımızda bir 'PKK devleti'nin kurulmasına -Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın belirttiği gibi- 'bedeli ne olursa olsun' izin verilmeyeceği mesajının net şekilde verilmesi ve gerekli adımların atılması bu başbakana emanet olacaktır.
Bu ülkenin izzeti, haysiyeti ve onuru bu başbakana emanet olacaktır. Mezkûr hedeflere ulaşma çabasındaki en büyük destekçisi de kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan olacaktır.
Şimdi söyleyin, başbakan 'emanetçi' olmasın da ne olsun?
***
MEHMET ÖZHASEKİ'DEN AÇIKLAMA