Hem olup bitenleri ve perde arkasında dönen oyunları bileceğiz... Hem de zamanı geldiğinde bir "Beyaz sayfa" açıp bunları unutacağız... 100 yıl içinde birbirleriyle üç kez savaşan Almanya ve Fransa şu anda aynı para birimini kullandıklarına göre bu mümkün. Ama unutmak demek, yaşananları bilmemek ve bunlardan ders almamak anlamına da gelmiyor.
Unutalım ama...
"Bilmek" ile "Hatırlamak" arasında böyle karmaşık bir ilişki var. Ancak bir başka gerçek daha var... Bilgi ve İletişim Çağı'nda telefon ile bilgisayarın birlikteliğinden doğan internet ve Google benzeri arama motorları varken, insan hafızasının pek bir işlevi kalmadı gibi...
Bellekler yok olursa
Acaba ilerideki insanların beyinlerinin bellek bölümünün işlevsiz kalacağını söyleyebilir miyiz? Belki fena da olmaz bu. Çünkü her şeyi hatırlamak ve daha ötesi hiçbir şeyi unutmamak, çok da iyi değil. Örneğin size geçmişte kötülük yapan insanların isimlerini sürekli hatırlamanızda ne gibi bir yarar olabilir ki? Olsa olsa kan davaları ürer... Geçmişteki ihanetler hep hatırlanıp, geleceğe hep ürküntü ile bakılır. İnsanın girişimci dürtüleri, yerlerini ihtiyatlılığa, hatta pısırıklığa bırakır.
Fobiler kalıcıdır
Araştırmacıların saptadığı bir olgu daha var ki, bu da ürkütücü. Bu araştırmacılara göre insan beyni, başarılarını, zaferlerini unutuyor, ama yenilgilerini ve yaşadığı felaketleri hiç unutmuyormuş. "Deprem Fobisi" veya "Ekonomik Kriz Fobisi" benzeri saplantılı korkular da bunlara örnekmiş.
Bizim fobilerimiz
Bu tür unutmama durumlarının toplumsal belleğe yansımalarını bizde "Sevr Fobisi" veya "Bölünme Fobisi" gibi örnekler içinde görmüyor muyuz? Kurtuluş Savaşı'nı kazandığımızı hatırlamak yerine, 1'inci Dünya Savaşı'nda yenildiğimizi hiç unutmamak, bu tür bir durumun sonucu değil midir?
Konuşmayan rahipler
Böyle bir öykü de vardır. Konuşmanın bile yasak olduğu bir Katolik manastırının iki rahibi birlikte uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Bir nehir kıyısına geldiklerinde açık saçık giyinmiş çok güzel bir kadın karşılarına çıkmış. Rahipleri görünce ayağa kalkmış, işveli bir üslupla, kendisini karşıya geçirmelerini istemiş... Rahiplerden biri, diğerinin şaşkın, hatta kızgın bakışlarını görmezden gelerek kadını sırtına alıp, nehrin karşı kıyısına geçirmiş...
Hesaplaşma
Kadını geride bırakan rahipler sessiz yürüyüşlerine devam etmişler... Uzun bir süre sonra biri diğerine "Bütün günahlardan uzak durmaya yemin etmiştik. Nasıl oldu da o kadına dokundun ve onu taşıdın" diye sormuş.
Kadını taşıyan rahip, gülerek cevap vermiş:
- Ben onu nehrin öbür kıyısında bıraktım. Ama görüyorum ki sen hâlâ taşıyorsun.