Merkezinde Doğan Grubu'nun ve bizzat Aydın Doğan'ın bulunduğu "Medya-Siyaset ilişkileri" yine yoğun biçimde tartışılıyor. Öncelikle şu gerçeği kabul etmeliyiz. Türkiye gibi ülkelerde "Devlet" çok güçlüdür. Ancak bu devletin gücünü bazen iktidarda olan partiler, bazen darbe yapan askerler, bazen yargı ve her zaman da "Bürokrasi" kullanır.
Gerçek bir "Kuvvetler Ayrılığı" olmadığı için, siyasal konjonktüre göre kim o anda güçlü ise, o "Devlet"tir de. En yasa dışı eylemler bile "Devletin rutin dışı işleri olabilir" denilerek kabullenilmiyor mu bu coğrafyada? Gelişmiş demokrasilere bakılarak bizde de var olduğu söylenen bir durum daha var... Buna göre medya (yahut basın) ülkenin "4'üncü Kuvveti"dir.
Kaçıncı kuvvet
Bazı dönemlerde bunun abartıldığını ve basının bazı mensuplarının kendilerini "1'inci Kuvvet" olarak gördüklerini de söylemeliyiz. Elbet basın demokrasilerde bir kuvvettir. Ancak basın "Basın" olarak kalmayı kabullendiği ölçüde kuvvet olarak da ağırlığını korur. Neticede bir iktidar şu ya da bu şekilde gittiği zaman onun yerine basın iktidar olmaz. Veya bir iktidarın "Seçim dışı yollarla" gitmesi için, basının yayınlarıyla tek başına eyleme geçmesi yetmez. Mutlaka diğer "Kuvvet"lerden biri ya da birkaçı ile işbirliği yapması gerekir.
Kartel medyası
Bu gibi durumları geçmişte defalarca görmedik mi? 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesini yapanlardan rahmetli Orhan Erkanlı, "Biz Akis dergisini okuyarak darbe yapmaya karar vermiştik" dememiş miydi "Askeri demokrasi"yi anlatan kitaplarında? Yahut 28 Şubat post-modern askeri müdahalesi, "Kartel Medyası"nın ortak manşetleri olmasaydı, demokrasiyi bu kadar kolay rafa kaldırabilir miydi?
Ders almak
İşte bu deneyimleri yaşamış olan Türk medyasının, hiç olmazsa "28 Şubat"ın sonuçlarından ders alması gerekmez mi? 28 Şubat'a yandaş olan siyasi partilerin tümü eridi, barajın altına itildiler. Cumhuriyet'le özdeş olan CHP bile barajın altında kalmadı mı? Buna karşı AK Parti tek başına iktidar ve 28 Şubat'ın mazlumu Tayyip Erdoğan da Başbakan olmadılar mı?
28 Şubat döneminin Kartel Medyasını oluşturan gruplardan biri olan Sabah-ATV'nin başına gelenleri ve Dinç Bilgin'in serüvenini bilmeyen yok. Bu dönemde medyaya girmesi için kullanılan Korkmaz Yiğit'in de başına gelmeyen kalmadı.
Farklı bir dönem
Şimdi dönem "Seçmenler"in seçtiği siyasi iktidarın "Devlet gücü"ne sahip olduğu dönemdir... Ama bazıları bunu göremedi. Örneğin AK Parti'nin kapatılması veya TBMM'nin Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı seçmesinin engellenmesi için "Medya-Yargı dayanışması"nın etkili olacağı zannedildi... Şimdi de bazıları teröriste "Terörist" demeyerek ve havalar bozulduğu zaman bile "Sorumlu Cumhurbaşkanı Erdoğan'dır" diyerek, basının gücünü sergilediklerini zannediyorlar.
Hangi ruh?
36 yıldır medya patronu olan Aydın Doğan'ın bu gerçekleri görmemiş olması mümkün değil. Yani mesele ne "Kasımpaşalı" ne de "Kelkitli" olmak meselesidir. Mesele yaşanan zamanın ve gerçeklerin farkında olmak meselesidir. "28 Şubat ruhunu" bugüne "Gezi ruhu" olarak aktarmaya çalışanlar, gazetelerini de patronlarını da zor günlere sürüklerler... Cumhurbaşkanı seçiminde Kelkit'te Tayyip Erdoğan'ın aldığı oyların oranının yüzde 80.06 olduğunu ve Selahattin Demirtaş'ın oy oranının ise yüzde 1.1 olduğunu hatırlamak bile, olayı daha aydınlatabilir.