İstihbarat örgütlerinin de "Kadrolular"ı ve "Parça başı çalışanlar"ı vardır... Bu parça başı çalışmaya "Emanet usulü" de denilir... Aslında bütün mesleklerde ve kurumlarda çalışan personel bu iki konumda istihdam edilir. Eğer amaçlanan işi yapmak o kurum için astarı yüzünden pahalıya gelecekse ya da ihtisas gerektiriyorsa, bu defa o iş "Taşerona" verilir.
Türkiye'nin istikrarına ve geleceğine kast etmiş örgütlerin de, şirketlerinkine benzer bir personel yapılanması içinde bulunduklarını görmek mümkündür.
"Kadrolular"a bazen "Ajan" bazen de "Görevli" deriz. Pensilvanya Örgütü'nün eylemleri ve girişimleri dolayısıyla kriminal terminolojimize son dönemde "Cemaat İmamı" kavramı da, "Kadrolular" kapsamında girdi.
"Köyün delisi" modeli
Aslında kadroluların değişik alanlarda ve farklı amaçlar için kullanılmasına yabancı bir toplum değiliz. Eski orman bakanlarından biri orman yangınlarının yoğunlaştığı dönemlerden birinde, gazetecilerle konuşurken şu gözlemini seslendirmişti:
- Bazı köylerde, yangın çıkaran yakalanınca ne yapıyorlar biliyor musunuz? Hemen köyün delisini alıp, işte bu yaktı, diye jandarmaya teslim ediyorlar. Cezai ehliyeti olmadığı için de serbest kalıyor. İnanın bazı köylerde böyle kadrolu deliler var. Her yangında karşımıza çıkartıyorlar.
Ya şef de delirirse...
Son dönemde bir kez daha tanık olduğumuz gibi Türkiye'nin istikrarına ve geleceğine kast etmiş örgütler de zaman zaman, kullanmak ve gerektiğinde adaletin önüne atmak için "Köyün delisi"ni istihdam ederler. Ama bazen de örgütün şefi olarak bilinen kişi akıl şirazesinden çıkar ve hem davranışları hem de söylemleri ile "Köyün delisi" oluverir.
Bu alanda parça başı çalışanların ve taşeronların kimler olduğu da, son dönemde açığa çıktı... Hatta meşru siyasi partilerin bile örgütün taşeronu olarak görev aldığını da görmedik mi? Ama bilmemiz gereken bir önemli gerçek daha var...
Algı operasyonları
Bazıları kadrolu, bazıları da dışarıdan çalışan bu kadrolar, yurt ve dünya gerçeklerinin yerine örgütlerin hayal dünyalarındaki sanal gerçekleri algı operasyonlarına konu etmektedirler. Yurt ve dünya gerçekleri ile ilgisi bulunmayan ve içerikleri her seferinde halk ve seçmen tarafından reddedilen bu algı operasyonları, saçmalıklarla doludur. Mesela "Oligarşi egemendir" demek çok ayıp kaçacağı için "Azınlık çoğunluktur" benzeri tekerlemeler "Uzlaşma kültürü" ya da "Özgür düşünce" adı altında demokratik sisteme yamanmak istenir. Bunlara göre Esad'ın eşinin başı açık olduğu için Suriye'nin Baasçı modeli, Türkiye'deki demokrasiden daha fazla "Çağdaş uygarlık"ı temsil eder.
Halk bir tehdittir
Bunlara göre halk demokrasinin tehdididir. Çünkü halk kendi başına oy kullandığı zaman kimi iktidara getireceği hiç belli olmaz. Bu nedenle halkın iktidarları belirleme yetkisine karşı, bu iktidarları devirme yetkisi mutlaka halkın dışındaki odakların elinde tutulmalı ve hatta anayasalar ve yasalar da bu durumu meşru kılmalıdır.
Kısacası Türkiye büyük bir orman gibidir. Sık sık yaşanan ve her biri yangın niteliğindeki ekonomik ve siyasi krizlerin sorumlusu oldukları er ya da geç anlaşılan "Kadrolu deliler" ve diğerleri, bu yangınlar yazılı hafıza eksikliği yüzünden çabuk unutulduğu için, yeniden istihdam edilmektedirler. Bunlar bizim ve tüm Ortadoğu coğrafyasındaki sosyo-politik yaşamın bir nevi vazgeçilmezleridir.