Kanuni döneminin şairi Fuzuli bile "Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar" diye yakındığına göre... Nasrettin Hoca fıkralarının pek çoğu kadılarla davalılar arasındaki çarpık ilişkileri alaya aldığına göre... Demek ki şeffaf ve erdemli bir yönetim özlemi de, güvenilir ve adil bir yargı özlemi de ezelden ebede var bu topraklarda... Ama "Bu topraklar" deyince sadece Ortadoğu'yu veya Anadolu'yu anlamayın. Problem evrensel ya da güncel deyişle global bu dünyada.
Amerika'nın güvenilir aylık dergisi "The Atlantic"in son ocak sayısında yayımlanan Garett Epps imzalı bir makale şöyle başlıyordu:
İki seçenek varmış
- Bilinen şöyle bir Şikago fıkrası vardır... Davasını savunmak için çalışan avukatın yazıhanesine bir yargıç girer. Avukata "Karşı tarafın avukatı, onların lehinde karar almam için bana 10 bin dolar verdi" dedikten sonra şöyle devam eder sözlerine,
- Bu durumda iki seçeneğin var. Sen bana 20 bin dolar verirsen davayı senin lehine sonuçlandırırım...
Avukat yargıca "Peki diğer seçeneğim ne" diye sorar... Yargıç gülümser,
- Eğer sen de bana 10 bin dolar verirsen, davayı kanunların ve hukukun gösterdiği doğrultuda karara bağlarım, diye cevap verir avukata.
Seçim kampanyasına bağış mı?
"The Monthly"deki makale şöyle devam ediyordu...
- Eğer bir yargıç davalı taraflardan bu şekilde açık ve doğrudan rüşvet isterse tabii ki başı belada demektir. Çünkü doğrudan rüşvet almak suçtur. Ama ya yargıç davalı taraflardan birine "Karşı taraf seçim kampanyama bağış yaptı" derse durum ne olur?
Bu yazının devamını okuduğunuz zaman, Amerika Birleşik Devletleri'nin 50 eyaletinden 39'unda yargıçların da seçimle belirlendiklerini öğreniyorsunuz. Bu 39 eyaletten sadece dokuz tanesinde yargıçların seçim kampanyaları için doğrudan bağış toplamaları yasakmış. Ama bu yasağın da şimdi Yüksek Mahkeme tarafından anayasaya aykırılık iddiası ile görüşülmesi gündeme gelmiş. Seçim kampanyası için mektup kampanyası ile para toplayan Tampa'lı (Florida) bir yargıç, baro tarafından uyarılınca konuyu Yüksek Mahkeme'ye taşımış.
Erdoğan da sahip çıkmalı
Siyasette de, adalette de "Rüşvet" ve "Yolsuzluk" iddiaları toplumda yoğunlaştığı zaman, bunun ilk sonucu "Güven" unsurunun zedelenmesi olur. Her toplum "Bal tutan parmağını yalar" söyleminin içeriğinin gerçek olduğunu bilir ama hiçbir toplum bu gerçeği, güç sahibi olmanın doğal ve kabul edilebilir sonucu olarak karşılamaz.
Bu bakımdan Başbakan Davutoğlu tarafından açıklanan "Kamuda Şeffaflık Paketi" demokrasimizin geleceğine halkın sahip çıkması açısından hayati önem taşıyor. Bu pakete Cumhurbaşkanı Erdoğan da sahip çıkar ve bunu gündemin öncelikli konusu olarak konuşmalarına alırsa... Böylece hem yönetimde hem yargıda ve tüm kamuda şeffaflık ve erdemlilik arayışı siyasetin yükselen değeri olursa, Yeni Türkiye'de yarına atılacak adımlar, geniş kitleler tarafından daha yoğun içtenlikle desteklenir.