Paris'te bir mizah dergisini hedef alan terörist saldırıyı da, Sultanahmet'teki canlı bombayı da, kar yağdığı için okulların tatil edilmesini de Türk iç siyaset sahnesinin takıntılı bakış açılarından ele alanları izlerken, evrendeki ay ve güneş tutulması gibi "Zekâ tutulması" olabileceğini de görüyoruz. Aslında bu takıntıya dayalı olarak yaşamlarını sürdürenlerin, yorum yerine roman yazmaları kendileri için de, düşünce hayatı açısından da daha yararlı olmaz mıydı?
Takıntılara dayalı yorum yapmak gibi aynı kafayla roman yazmak da, aslında kolay uğraşlardır. Bu gibi durumları ele alan fıkralar bile vardır...
İnatçı katır
Mesela böyle bir yorumcu bir yayınevinin editörüne elindeki dosyayı vermiş ve "Okuyun bunu, çarpıcı bir roman yazdım" demiş. Roman "Ahmet pazara gitmek için, katırına bindi. Ama katır adamın bütün dürtmelerine rağmen ilerlemiyor, yerinde duruyordu" cümlesiyle başlıyormuş.
Editör sayfaları çevirmiş. Ama her sayfada "Ahmet'in bütün dürtmelerine rağmen katır ilerlemiyor, yerinde duruyordu" cümlesi yazılıymış. Editör eski yorumcu yeni romancı yazara "Bu ne demek" diye sorunca, yazar "Romanın adına baksanıza" cevabını vermiş. Editör dosyanın kapağına bakmış... Başlıkta "İnatçı Katır" yazılıymış.
Mesaj trafiği
Bizim sosyo- politik yaşamımızı takıntıları ile şirazesinden çıkartanların yanında, bir de dışarıdaki ve mesela Pensilvanya'daki odaklardan gönderilen mesajlarla beyinlerine yön verenler oldukça fazla... Bu kesimden insanların "Rüyamda Peygamberimizi gördüm, bana 'tweetlerinizi artırın' dedi, ne yapalım" diyerek, bundan sonraki mesaj trafiği konusunda patronlarına danıştıklarına da tanık olmadık mı?
Bu gibi durumlarda da önemli olan mesajların doğru adreslere ulaşması ve mesajın içeriğinin hedeflenen kişiyi etkilemesidir. Aksi halde aşağıdaki fıkradakine benzer karışıklıklara yol açılabilir...
Yanlış adres
Bir işadamı, gittiği ülkeden karısına bir e-mail gönderir. Ancak bu e-mail, yanlışlıkla, kocasının cenaze töreninden evine yeni dönen bir dul kadının bilgisayarına düşer. Dul kadın e-mail'i okuyunca düşüp bayılır... Şunlar yazmaktadır e-mailde:
- Çok kolay bir yolculuktan sonra buraya vardım. Seni de yakında buraya aldıracağım. Tek problemim, burada havanın yakıcı derecede sıcak olması. Kocan Ahmet.
Hoşgörü kıtlığı
Farklı düşüncelere ve inançlara saygı göstermek konusunda özürlü olanların yol açtığı bir hoşgörüsüzlük ortamı sorunsalı da var gündemimizde... Bu gibi insanların beyinlerindeki yapısal çarpıklığı alaya alan bir fıkrayla, yazıyı noktalayalım...
Farklı inançlardan insanların defnedildiği kabristanda Japon ziyaretçi babasının kabrine bir kâse pirinç, Hıristiyan ziyaretçi de babasının kabrine bir demet gül bırakır. Daha sonra Hıristiyan ziyaretçi Japon'a döner ve "Senin baban acaba bu pirinçleri ne zaman yiyecek" diyerek takılır.
Japon da gülerek "Senin baban bıraktığın gülleri koklarken, benim babam da pirinçleri yiyecek" der.