Nobel aldığı için belli gazetenin yayınları ile kendi ülkesinde hedef gösterilen ve bu yüzden ABD ile Türkiye arasında göçebe hayatı yaşayan Orhan Pamuk, aynı gazeteye verdiği demeçte bugünkü siyasal ortamı önyargılı biçimde eleştirdiğine göre, acaba bir "Stockholm Sendromu" mu söz konusudur? Yani "Rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati ve empati" söz konusu mudur?
Bu soruya hemen "Hayır" diyebiliriz...
Türk toplumunu ve "Halk"ı kendilerinden farklı konumda gören özellikle sol aydınların "Rejim"e ve "Resmi ideoloji"nin söylemlerine sempati duymaları pek mümkün değildir. Ama bunların zihinlerinde kendi cemaatlerinden dışlanma korkusu da, hep vardır.
Buna "Mahalle Baskısı"na dayalı "Dışlanma Sendromu" da diyebiliriz.
Acı bir anı...
Bu konuda çok somut ve acı bir anım da var...
Turgut Özal 1980'de Başbakanlık ve Hazine Müsteşarı konumunda "24 Ocak Kararlarını" hazırladığı ve Türkiye'nin "Devletçilik"ten "Serbest Pazar Ekonomisi"ne geçişinin ilk ve radikal adımı atıldığı dönemde, sol tarafından kıyasıya eleştiriliyordu.
Ben o dönemde Milliyet'te yayınlanan bir söyleşide, solun seçkin bir temsilcisi olan ekonomist Sencer Divitçioğlu'na "24 Ocak Kararları" hakkındaki düşüncelerini sormuştum. Divitçioğlu da bu kararların aklın ve ekonominin gerçeklerini yansıttığını söyleyerek Özal'a destek vermişti.
Önce yoğun övgü
Ertesi gün Divitçioğlu ile buluştuk ve Beyoğlu'ndaki Kulis'e gittik. Masada oturup içkilerimizi yudumlarken, o dönemde özellikle sol kesimde çok moda olan bir ressam arkadaş yanımıza geldi...
Divitçioğlu'nun boynuna sarılıp iki yanağından öptü,
- Sencerciğim, bugün Milliyet'teki söyleşinde vurguladığın gerçekler, benim de düşüncelerimi yansıtıyor. Seni medeni cesaretinden ötürü kutluyorum, dedi.
Sonra o da masamıza oturdu...
Divitçioğlu'nu övmeye devam etti.
Meğer ne diyormuş
Bir süre sonra sol kesimden küçük bir grup yazar girdi Kulis'e... Bizi görünce doğru yanımıza geldiler... İçlerinden biri Sencer Divitçioğlu'na hitaben "Utanmıyor musun söylediklerinden ötürü? Bir solcu olarak nasıl Özal'ı ve 24 Ocak Kararları'nı destekleyebilirsin" diyerek ileri geri konuşmaya başladı.
Masada bu sözleri dinleyen ressam ayağa kalktı ve Sencer Divitçioğlu'na "Ben de bir saattir bunları sana anlatmaya çalışıyorum, ama anlaman galiba mümkün değil" dedi.
Sonra uzaklaştı masamızdan.
Eğer bu toplumda bu tür sahnelere çok sık tanık olmuşsanız, Orhan Pamuk'un yaşadıkları ile söyledikleri arasındaki çelişkileri anlayışla ve gülümseyerek izlersiniz. Çünkü gerçekten "Bir başkadır" benim memleketim de, memleketimin aydınları da...