Yeni Türkiye ile eskisi arasındaki bir fark da "Zenginlik"i simgeleyen görüntülerin dizilere ve filmlere yansıması değil midir?
Eski Türkiye'de "Zengin"i sabahlık giyen Hulusi Kentmen simgelerdi... Zengin adamın kızı da, jüponlu etekliğini ve twinsetini giyip, köşkün salonunda parti verirdi.
Salondaki piyanoda fakir delikanlı çalar, alaturka söyler, partiye gelen şımarıklar onunla alay ederdi.
Sonunda zenginin kızı mutlaka âşık olurdu fakir delikanlıya... Hulusi Kentmen de kızı bu delikanlıyla değil, komşu fabrikanın sahibinin oğlu ile evlensin diye uğraşır dururdu.
Şimdi köşkler değil villalar var filmlerde ve dizilerde. Artık zengin adamları, fabrikatörler değil gökdelenlerden holdinglerini yöneten işadamı tiplemeleri simgeliyor. Artık âşık kızlar ve delikanlılar Ada'nın çamları arasından birbirlerine doğru ağır çekim koşmuyorlar...
Köşklerdeki zenci dadılar da yok artık.
Kimse piyano da çalmıyor...
Farklı görüntüler
Dizilere ve filmlere de yansıyan bu "Yeni Türkiye" görüntülerini çok da hafife almamalıyız... Gökdelenlerle şekillenen kent siluetlerini bir düşünün... Otoyolları, metroyu, alışveriş merkezlerini, uçakla yolculuk etmenin yaygınlaşmasını hatırlayın...
Sadece cep telefonlarının veya internetin hayatımızdaki yerlerini düşünmemiz bile, eski ile yeni arasındaki farkı görebilmemize yeterli olmaz mı?
Dünyanın en yoksul ülkelerinde de büyük paralar kazanılır. Çok yoksul ülkelerin de büyük zenginleri vardır... Ama bir ülkenin kitleye açılmış refahını ve sosyopolitik istikrarını, o ülkede kazanılan paralardan değil, harcanabilen paralardan anlarsınız.
Dünyanın en yoksul ülkelerinin zenginleri, kendi ülkelerinde kazandıkları paraları, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinde harcar, oralarda yatırım yaparlar... Türkiye'de dövizin suç aleti sayıldığı dönemde, bizim zenginlerin paraları İsviçre bankalarında, ikinci evleri de Londra'da, Paris'te, Cannes'da, New York'ta değil miydi?
Ekonomik evcilik oyunu
Bu evrensel gerçeği çok iyi bilen Turgut Özal, genlerimize işlemiş kökten-devletçiliği ve servet düşmanlığını cesaretle yıktı.
Konvertibiliteyi, serbest rekabetçi ve dünyaya açık modeli getirerek Türkiye'deki "Ekonomik evcilik oyunu"nu bitirdi.
Şimdi insanlar servet sahibi olmaktan korkmuyor.
Vergisi verilmiş meşru servetlerin, utanılacak şey olmadığını herkes kabul ediyor.
Mesela Murat Ülker türü girişimci herkes için bir örnek şimdi...
Girişimcilik artık Türkiye'de de kutsanan bir kavram... Artık Türkiye'yi köylülük değil kentlilik yönlendiriyor... "Yeni Türkiye"nin karar merkezinde "Seçmen" kimliğine sahip olan, kentli orta direk var artık.
Kısacası dizilerdeki ve filmlerdeki zenginler ne kadar değiştilerse, o filmlerdeki esnaf da, işçiler de, bahçıvanlar da o kadar değiştiler. Bu değişimin farkında olmayan siyasetçiler ise hâlâ eski rollerini oynamaktalar...
Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ise, Kasımpaşalı delikanlı Tayyip Erdoğan var...
Daha fazla nasıl anlatabiliriz değişimin çapını?