Latin dillerinde "Şüphe dostluğun kanseridir" şeklinde bir özdeyiş vardır... Bireysel ilişkiler için de, uluslararası ittifaklar için de geçerli bir özdeyiştir bu. Ortadoğu coğrafyasında olup bitenlere bakarken, çeşitli durumlara ilişkin şüpheler sizin de aklınıza takılmıyor mu?
Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan Bezmialem Vakıf Üniversitesi'nde konuşurken, herkesin aklındaki bir soruyu dile getirdi. Şöyle dedi:
"- Kobani sizin için neden bu kadar stratejik öneme sahip? Eğer sıkıntı varsa benim için olması lazım, sizin için niye? Irak'ın yüzde 40'ı şu anda DEAŞ'ın işgali altında, oraya niye müdahale etmiyorsunuz?"
Düşünün ki Irak'ın ikinci büyük kenti Musul IŞİD'ın (veya DEAŞ'ın) kontrolünde...
Veya düşünün ki Suriye'nin ikinci büyük kenti Halep, Esad'ın bombaları ile bir harabeye dönüşmüş durumda...
Hedefte Öcalan mı var?
Veya Gazze'deki durumu ele alın... Filistin sorunu için neden kimse bir "Barış Süreci" başlatmaya niyetli değil?
Cevapları boşlukta bırakılan ama herkesin bu cevapları bildiği sorular, şüphe bulutlarını yoğunlaştırmakta... Örneğin Kürt siyasetinin aktörleri olarak sahnede gösteri yapanlardan bazıları sürekli "Barış süreci bitti" içerikli mesajlar verirken, acaba "Abdullah Öcalan bizim için bitti" mi demek istiyorlar?
Bereket Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün bu olup bitenleri ve Türkiye'yi de, Barış Süreci'ni de hedef alan "Algı operasyonları"nı çok net değerlendirebiliyor.
Dünkü konuşmasının aşağıdaki bölümü de gözden kaçırılmamalıdır:
Kim kime destek veriyor?
"Bizim için 'DEAŞ'a destek veriyor' diyorlar. Elinize, dizinize dursun. 200 bin Kürdü Kobani'den Türkiye'ye kabul eden bu iktidar... Şu anda onları biz yediriyoruz, biz giydiriyoruz, biz içiriyoruz, her şeyini biz veriyoruz. Bizim şu ana kadar yaptığımız harcama 4.5 milyar doları buldu. Dünyanın değişik yerlerinden bize gelen destek 200 milyon dolar. Avrupa'nın tamamında şu anda Suriye ve Irak'tan giden 130 bin kişi var. Bizde ise 1 milyon 600 bin. Yardım elini uzatan biz.
- Amerika 'Kobani düştü düşecek' diyor, oraya silah yardımı yapacak, bizimle görüşüyor. Biz de 'yanlış yapıyorsunuz' diyoruz. Ve laf dinlemediler, o gece C-137'lerle indirdiler. Bir kısmı DEAŞ'ın, bir kısmı PYD'nin eline düştü. Ondan sonra da kendi savunma bakanları açıklama yapıyor. 'Şu anda ABD'nin Suriye politikası yanlıştır' diyor."
Gezi ruhu mu kaçtı?
Ne dersiniz? "Kobani için sokağa çıkın" veya "Asker siyasete müdahale etsin" diye çağrılar yapanların içlerine, "Gezi ruhu" kaçmış olabilir mi? Acaba Öcalan'ın aklını hangi şüpheler kemiriyordur? Siz olsaydınız Barış Süreci'nde bundan sonra da PKK'yı veya onun meşru siyasete monte edilmiş sözcülerini muhatap alır mıydınız? Barış Süreci Kandil'i mi yoksa Pensilvanya'yı mı daha çok rahatsız ediyor?