ANILAR. Kim demiş çocuklar anılarla değil, hayallerle oyalanır diye!.. Hepsi de anı koleksiyoncusudur. Fakat bunu bilip kabullenmek ebeveynleri ürkütür. Oysa çocuk bunu yapmaya mecbur olduğunu erkenden öğrenir. Nasıl mı? Şu şekilde... "Ninen ömrünün sonlarını yaşıyor, hep yanında olamayacak; bu evden eninde sonunda taşınacağız; dur bakalım, kimbilir ne çok şey değişecek hayatımızda..." Bu sözler kulaklarında çınlamaya başladıkça, anılarını zihninde sarıp sarmalayıp saklamaya başlar. Sonra istediği zaman yerinden çıkartıp onlarla oynar.
ABLAM. Hâlâ sokağın köşesini dönünce içimi sevinçle dolduran kırmızı yanaklı küçük kız. O da çocuk. Ama cebinde benim için şekerler taşıyor. Her okul çıkışı o şekerleri alıp bana getirmeyi asla ihmal etmiyor. Ben hâlâ pencerede onun sokağın köşesini döndüğü anı heyecanla bekliyorum.
BEKLEYİŞ. Çocukluğun sonu. Çocuklar zamansızdır. Gelecek, büyüklerin sözlerinde dolaşıp durur ama çocukların zihninde kendine yer bulmakta zorlanır. (C.Bobin'e sorsak, "uykuda ve aşkta da böyledir" derdi.) Ama ne zaman ki bir çocuk beklemeye; yani şimdiki zamanın okyanusundan çıkıp kıyıda gözlerini ufka doğru dikmeye başlar; çocukluğun sonu yaklaşıyor demektir.
ÇOCUKLAŞMAK. Çocuk olmak. Aman, sakın yetişkin işi şımarıklıkla, yani şu malum "çocuksuluk" modasıyla karıştırılmasın! Yeri gelmişken vurgulamak isterim; "Çocuklarla çocuk olun!" hadisi benim fikrimce içinde "çocukların dünyasını ciddiye alın!" tavsiyesini de taşır.
GENÇ ANNELER. Çocukturlar. Aniden "masumlaşmaları" büyüleyicidir, gözlerinizi alamazsınız. Sonra çocuklarıyla birlikte büyürler. Bilmez çoğu insan; çocuklar genç annelerinin "çocukluğunu" fark eder de telaşa kapılır bazen.
MUTLU ÇOCUKLUK YALANI. Çocukluğumuzu unutup onun yerine sevdiğimiz hikâyeler koymak... Çocukluğu bir tür "kayıp cennet" gibi tasavvur etmek... Hoş ama boş! Ben böyle söyleyince kızıyorlar... Bu sabah bir kafede arkamdaki masamda sevimli ve genç bir "çekirdek aile" kahvaltı ediyordu. Babası yumuşacık bir sesle mama iskemlesindeki minicik oğluna tam dört kez "her şeyin bir sırası var!" dedi. Neye uzandıysa çocuk, annesi "hayııır, sonra!" diye elini itti... Neyse! "Ne alakası var!" diyeceksiniz şimdi. Çünkü mutluluk konusunu çok büyük ve derin bir "tablo" olarak görüyorsunuz. Siz bilirsiniz.