Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Günlerin getirdiği...

Pazar notları:

Günler anlayarak ve ne yalan söylemeli; anladığına yanarak gelip geçiyor: Meğer cesaretin hakikisi yalnızmış. Meğer bu seyir toplumunda hakiki cesaret bela işmiş! Meğer istenen ara sıra "cesur görünmek"le yetinmekten ibaretmiş.

***
Günler anlayarak gelip geçiyor: Meğer başkalarındaki "enaniyet"ten şikayet edenlerin çoğu aslında kendi benliğinin görmezden gelinmesinden şikayetçiymiş; meğer sürekli birilerini kibirli olmakla suçlayanlarınkine denk şiddette bir kibir yokmuş.
***
Günler anlayarak gelip geçiyor: Bir an geldi mi, "medarı maişet motoru" öyle gürültülü çalışırmış ki, kulakları sağır edermiş. Ağzından çıkanı kulağın duymazmış mesela...
***
Yanılıyoruz: Bir probleme istihzayla yaklaşmak onu anlamaya yetmiyor. Zaten istihza ne ki? Bir tür konformizm.
***
Hani bazı evlerin kitaplıkları vardır. Doğru düzgün okunmamış, hatta kapağı bile açılmamış kitaplarla doludur. Hani bazı evlerde raflar biblolarla doludur, yerine konulduktan sonra dönüp bir kez bile bakılmamıştır. Hayatlarımız da böyle işte! Her şey üst üste, yan yana birikip duruyor. O kadar! Ve bu biriken, biriktirilen şeylerin kimseye bir faydası yok.
***
Meşgulüm, meşgulüz, meşguller... Yani şansımız yaver gidiyor; ne kendimizi, ne dünyayı, ne şu berbat hayatlarımızı bir an için bile sorgulamıyoruz. Ve bunun için elimizde meşru bir gerekçe olduğuna inanıyoruz.
***
Kendi hayatının yıkılıp çevreye dağılmış lego parçalarına hayal kırıklığı içinde bakanların "oysa bütün istediğim bir parça huzurdu" dediklerini çok işittim. Fakat böyle diyen tanıdıklarımın bir gün bile oturup "huzur nedir?" diye sorduklarını görmemişimdir.
***
Bugün mutluluk ve huzur kavramları bir "imkan"ın ifadeleri değil, hayal endüstrisinin ürünleridir.
***
Huzursuz bir dünyada huzurlu olmak da neymiş hem! "Huzur"da olduğunu bil, yeter!
***
Şöyle dönüp ömrüme ve ona iliklenmiş olan sosyal/siyasal atmosfere bakıyorum da... Ne vakit bir yaşamak düşünsek, ne vakit dünyanın ve memleketin ahvalini dert edinsek, karşımıza krizlerden bir perde çıktı, öte yanını göremedik! Dertlenmek ile "işimize bakmak" arasında gidip geldik. Nice sonra anladık ki, "mesele etme"yi bırakırsan, temel meselelerini rafa kaldırırsan, elinde kala kala krizler kalır. Ülke için de, insan için de böyledir; o zaman kendini değil, krizleri yönetmekle boğuşursun.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA