Pazar notları:
Seviyoruz ama sevindiremiyoruz, seviliyoruz ama sevinemiyoruz. Herhalde bambaşka bir şeyi, basbayağı bir yalanı "sevgi sanarak yaşıyoruz.
***
Ne kadar az sevinç var ve yerini belki tutar diye, ne kadar çok
şımarıklık! Ne kadar az neşe var ve yerini belki tutar diye, ne kadar çok
eğlence!
***
Sevgimiz ne zaman "
can yeleği" olmaktan çıkacak da
canımızdan bir parça olacak? Gülün koklansa da, koklanmasa da havaya karışmayı sürdüren güzel kokusu gibi hani... Sanırım o vakte daha çok var!
***
Gençliğimi hatırladım şimdi.
Ne çok susardım, sırf iletişim kurabilmek için... Ve bazen hiç durmadan konuşurdum, iletişimi koparmak için.
***
Meyvesi kurumuş gitmiş! Kalana "
çekirdek aile" diyorlar.
***
"Gözlerim çok güçlüdür" diyor. "Maşallah!" diye karşılık vermeye hazırlanırken duraksıyorum. Çünkü biliyorum, çok uzun zamandır hakiki anlamda bakıp görmüyor. Ya
barkod okuyucusu gibi kullanıyor gözlerini ya da
kameranın objektifi gibi.
***
Adam "
insan" değil, o kadar alçak, o kadar merhametsiz, o kadar bencil. Fakat bir yandan da hiç durmaksızın bunu itiraf ediyor: "
Ben bir bireyim!"
***
Bir gurur, bir gösteriş... Neymiş?
Kendini seviyormuş... İyi ki öyle! Ya bu şişinen halleriyle kendini değil de başkalarını sevmeye kalkışsaydı!
***
Christian Bobin çocukluğun farkını ne sarsıcı biçimde anlatıyor: "
Çocukluk biter, bekleyiş başlar. Sonsuz bir zamanda yaşayıp her şey olduğumuzu sandığımız zaman bitmiştir, artık ölümü bekleriz." (A Little Party Dress)
***
Sardunyadan öğrendiğim... İlgilenmiyor, haşır neşir olmuyor, besleyip büyütmüyorsan kokulu bir çiçek olduğunu asla bilemezsin.
***
Gülden öğrendiğim... Sen sadece beklersin. Sulayarak, gübreleyerek, bazen sadece karşısına geçip bakarak beklersin... Zamanı ve cevabı o bilir. Bir sabah aniden belirir goncalar. (Dikeninden bahsedeceğimi düşündüyseniz, söyleyeyim: Hiç fark etmedim!)
***
Gelinciklerden öğrendiğim... Dokunmak yaralar, sahiplenmek öldürür. Güzellik, mesafedir, tutku ise hasret.