Arabadaysak...
Boğaz kıyısından, Üsküdar'ın ara sokaklarından, Kuzguncuk'tan, Samatya'dan, Yeşilköy'den...
Sadece "geçer" gideriz.
Her şey bizim dışımızda akar ve çoğu zaman aklımız başka yerlerdedir.
Yürümek öyle mi ya!
Bir yolu adımlamak "yaşamak"tır; o caddeyi, o kıyıyı, o semti ve içine girdiğimiz manzarayı yaşamak!
Fakat bu türden yürüyüşlerimiz çok azaldı.
Sorun yeni şehir düzeninde taşıtlara mecbur kalmamızdan mı kaynaklanıyor. Bir bakıma, evet!
Fakat asıl sorun yürürken bile içimizden koşturuyor olmamızda.
Geriye gitgide pörsüyen nostaljilerimiz kalıyor; "Ah ne güzeldi, eskiden yağmurda bile uzun uzun yürürdük" türünden sızlanmalar hani...
***
Geçen hafta geçmişte sevdiğim
yürüyüş güzergâhlarımdan bazılarına göz attım.
Tabii şimdi "
yürüyüş parkurları" var. Bir parkta, sahil yolunda veya bir sitenin yüksek duvarları arkasındaki
yapay patikalar...
Önümüzdeki yaz daha fit görünmek için bir iki kilometrelik parkuru gidip gelenler...
Şehri tadıp sindirerek ve aynı zamanda kendi içinde yoğunlaşarak yürünecek yollar ise trafiğe kurban gitmiş, kaldırımlar otopark olmuş.
Trafiğe kapalı yollardan söz edecekseniz, hiç bu konuya girmeyelim...
Onların
şehrin tabiatından hızla uzaklaşıp bir tür luna parka dönüştüklerini bilmeyen yok!
Hem o
çarpışma, sürtünme, görünüp gösterme çılgınlığının orta yerinde doğru düzgün yürümek mümkün mü?
***
Ne yapmalı?
Ara sokaklara dalıp oralarda yürümeli.
Ara sokak dedim değil mi? Şehrin yeni oluşan semtlerinde "ara sokak" diye bir şey yok!
O halde eski semtlere gözümüz gibi bakmak zorundayız.
Şimdilerde şehrin eski semtlerindeki dar sokaklarda, çıkmazlarda, merdivenli yollarda harıl harıl faaliyet var.
Yeni kafeler, yeni lokantalar açılıyor.
İhtiyaç var, tamam!
Üstelik güzeller de!
Fakat daha yakından bakınca...
Sanki
çoktan ölmüş birini ağır makyajla canlı göstermeye çalışır gibiler...
Kafelerde cam kenarını severim. Dikkat ettim, tam karşıda bir başka kafe daha varsa, tadım kaçıyor.
Çünkü gözlerim karşıda evin sarman kedisinin pervazında oturduğu bir pencere görmeyi arıyor.
Çok mu geç?