Sürekli küçümseyen insan, gerçekte şiddetli bir korkunun esiridir. Kendisinin de bir gün mutlaka, hatta az sonra küçümseneceğinden ölesiye korkmaktadır.
Bu tiplerin çoğunda, hâlâ annesine kendini beğendirmeye çalışan "koca bebek" ruhuna rastlanır.
Hani etraf "kaka çocuklar"la o kadar doludur ki, bunların değeri bir türlü anlaşılamamaktadır.
Bazen sosyal gruplar ve sınıflar da bu özelliği gösterir.
Mesela bizim batılı olmak için ömrünün on senesini feda etmeye hazır fakat yine aynı Batılılar tarafından doğulu sayılıp dışlanma korkusundan mustarip kesim öyledir.
Görüyorsunuz, kendilerinden saymadıklarını küçümsemeye doyamıyorlar.
Bir ihtimal, bu yolla yani başkalarını küçümseye küçümseye gün gelip çok "büyüyecek"lerini düşünüyorlar.
Ne aldanış!
Çünkü tam tersi oluyor, küçülüyorlar.
***
Dün tam
bizim tarihçi hakkında yazarken, o bir TV kanalında konuşuyormuş.
Kaçırmışım. Bir ara coşmuş tozutmuş; "
Ne başkanlığı kardeşim, burası Uruguay mı?" diye haykırmış.
Uruguay'ın ne günahı var?
Ama o kadar yüce ve "
bilgili" bir insan ki, o şirin Latin Amerika ülkesi de gözünde "para etmiyor" tabii!
Belki
Uganda demek istemiştir, diye de düşündüm.
Çünkü sıkışınca topu Afrika'ya atıp dinleyicilerinden
ırkçı kıkırdamalar toplamaya bayılırlar.
Fakat desen ki, haydi git, "ne başkanlığı kardeşim, burası Uruguay mı?" diye
Fransa'ya, ABD'ye söyle!
İşte o anda bütün yaldızları soyulur.
Onun için
doğruların değil, hiyerarşilerin değer taşıdığı ortaya çıkıverir.
Yine de pek meşhur tarihçimize fazla kızamıyorum.
Beni
eğlendirdiği bile oluyor.
Üstelik ona bakarak ait olduğu sınıf hakkında berrak fikirler ediniyorum.
Esas acıklısı, bu türden kendinden menkul ("şu lafa bak, hiç öyle şey olur mu, adam altı yabancı dil biliyor!") seçkinler değil,
onlara hayran sıradan tiplerdir.
Çoluk çocuk kapağı bir Avrupa ülkesine atma hayaliyle kahrolan hayatlardan söz ediyorum.
Yabancı dili zayıf, fakat yaşadığı yere yabancılığı kuvvetli bir kalabalıktan...
Onların tedavisi için siyasisosyal bir ilaç var mı, emin değilim.