"Herkes cahil, tek kendisi bilgili ve elbette çok zeki" bir tarih hocası var ya...
Durup durup bu toprakların insanlarını "ilgisizlik" ve "ilimsizlik"le suçladıkça...
Bazen sosyal medyadaki alkışçıları tarafından, bazen yeni çıkmış kitabına tanıtım vesilesiyle gaza gelip memleketin kültür tarihini yerden yere vurdukça...
Halktan sümkürürcesine bahsedip halkın saygı duyduğu "alim"lerden tiksintisini dışa vurdukça...
Tabii bu laflarının arasına postal övgüleri serpiştirdikçe...
Hangi milletleri "derin kültür"le donanmış sayıp hangilerine "köylü" muamelesi yaptığına dikkat ettikçe...
Güncel siyasete atıf yaptığında hele...
Mesela hem milletin hem de Ankara'nın yaklaşımını eleştireceğim diye "Sana ne Mursi'den, sana ne Sisi'den" diye bağırıp çağırdığını öğrendikçe...
Mesela "Suriyeli göçmenler çok büyük sorunumuz olacak" gibi laflarla alabildiğine "beyaz" bir felaket tellallığına soyundukça...
İyi oluyor aslında.
Zihnim berraklaşıyor.
Çok şeyi anlamaya başlıyorum.
Ta Rumeli'den, Mezopotamya'ya bizim insanlarımızın yüzyıllar boyu onca zulme karşı göğsünü siper ederek neyi savunduğunu; yüzyıllar boyu ne adına direndiğini daha iyi anlıyorum.
Bu halk irfanına sarılmış, onu kaybetmemek için direnmiştir.
Aklın meraklarının kalbin hayretini perdelemesine karşı nerdeyse "ümmi" bir siper kazmıştır.
Nihayetinde mayası gönül olan bir halktan bahsediyorum.
İşi sadece bilgi biriktirmek ve bilim pazarlamaktan ibaret olanlar, kuşaktan kuşağa aktarılsın diye üzerine titrenen irfan geleneğinin değerini nerden bilsinler!
Halleri tavırları, dilleri, iddiaları öyledir ki, insanı bilimden, tarihten, kültürden bile soğuturlar!
Onlara baktıkça...
Halkın bazen yalın kılıçla fakat çoğu zaman sessiz ve derin bir sabırla sürdürdüğü "irfan direnişi"ni ayakta selamlıyorum.