PAZAR NOTLARI:
Hiç şüphe yok ki, çoğumuz iyi, dürüst insanlarız. Kimseyi aldatmıyoruz. Fakat sık sık kendimizi aldatmadığımızı hangimiz iddia edebilir! Yara orada açılıyor, irin öyle birikiyor.
***
Gülümseyen bir yüz ne güzeldir! Fakat çoktandır
asık suratları tercih ediyorum. Hatta
dağılıp toparlanamamış, ürkek, çekingen, kederli yüzleri... Neden mi? Çünkü nasılsa, öyleler. Aldatmaya mecalleri yok!
***
"İnsanların yarısı sözleriyle, yarısı gözyaşlarıyla yalan söyler" diye bir söz var. Bana sorarsanız, gülüşlerin ardına saklanan yalanlar çağında gözyaşlarının günahına girmemeli!
***
Sabah akşam sadece kendisiyle meşgul! Bunu "
kendini sevmek" sanıyor. Oysa öyle bir hayatta sevilecek şey yok. Anladığında geç olacak ve büyük bir hayal kırıklığı yaşayacak.
***
Beğenmekle sevmek arasındaki mesafe açılıyor. Bir felaket bu! Sonuçta şöyle bir manzara ortaya çıkıyor: Beğenmedikleri erkeği sevmek için çırpınıp duran kadınlar; sırf başkaları beğeniyor diye o kadını sevdiğini sanan erkekler... Ah! Ne çoklar!
***
Sanatı özelleştirip yüceltmek artık insanı aşağılamaya dönüştü. Tabii gel de bunu bizim "aydın beyler, münevver hanımlar" tayfasına anlat!..
Dünya Tiyatrolar Günü'nde yine aynı teraneler seslendirildi: Modern tiyatro insanlığı aydınlatıyormuş; insana insanı anlatıyormuş, falan filan. Benzer şeyler rafine müzik ve plastik sanatlar için de sık sık dile getiriliyor. Milyonlarca dolarlık devasa tabloların ultra zenginlerin duvarlarına asılıyken etrafı nasıl "aydınlattığını" veya Nazi toplama kamplarında her gece kemanıyla Bach icra eden komutanları falan düşünüyorum da... Sanatı yücelttikçe yücelten bu basmakalıp lafları dillerine dolayanlara öfkeleniyorum. Kardeşim, şu sanat denen şeyi
gizem katmadan, misyon yüklemeden, yalın haliyle sevseniz, ölür müsünüz?
***
Modern insan durmadan hareket ediyor, geziyor, yer değiştiriyor. Fakat bir türlü
terk edip gidemiyor. (Hicretin hakikati ondan çok uzaklaştı!) Kafka bunu
Joseph K.'da çok açık biçimde dile getirmişti: "Oradan gitmek isteyip sonra kapı yüz kez gösterildiğinde bile çaresizliğe kapılıp oradan ayrılamayanlar..."