Halkı horlayıp küçük düşürmenin, dışlamanın, siyaseten "zencileştirme"nin türlü yolları var.
Bunlardan biri de işkembeden siyasal vaatlerdir.
Tabii gel de bunu bizim halkçılara anlat! Anlamazlar, anlayamayacaklar.
Çünkü halkçı olmakla halktan olmak arasında uçurum var.
Bizim Cumhuriyet tarihimiz biraz da bu "uçurum"un resmi geçidi gibidir.
Demode reklamcı kafasıyla hazırlanıp Kılıçdaroğlu'nun eline tutuşturulan noter tasdikli taahhütnameyi okuyunca, acı acı güldüm.
Kendi memleketine ve milletine nasıl yabancı bir zihin yapısı ve onun siyasi tezahürüdür ki bu, bir parça olsun değişip gelişemiyor?
Nasıl "yukarıdan" bir bakıştır ki bu, seçmeni market müşterisi yerine koyup promosyonla kandırmaya kalkıyor?
***
Halkın vaatlerle kandırılmaya çalışıldığı siyaset dönemini Türkiye çoktan aştı.
Bu siyasetin zirve yaptığı
90'ları,
hani
Demirel'in 91'de siyasete "
kim ne veriyorsa beş lira fazlasını vereceğim" diyerek dönüşünü,
Tansu Çiller'in "
iki anahtar"ını; Cem Uzan'ın "
Mazot 1 lira olacak"ını falan hatırlatmama gerek var mı?
Birbirine benzer siyasi partilerin memleketi soyup soğana çevirme kavgasında burun farkıyla yarıştıkları koalisyonlar ve örtülü darbeler dönemiydi o dönem.
Halk bu hokkabazlıkları seyretti, sonuçlarını değerlendirdi ve hepsiyle hesabını kapattı.
Uzun vadeli toplumsal hedeflere ve projelere bağlanmayan vaatlerin artık hiçbir değeri yok.
***
Geçim sıkıntısı çeken emeklinin inançsız, fikirsiz, geleneksiz bir insan tipi olduğunu zannederek iki "
bayram ikramiyesi"ne kanacağını düşünenler haziranda gider, yine kafalarını sandığa çarparlar.
Dikkat ederseniz, bu vaadin yerine getirilip getirilemeyeceği tartışmasına hiç girmedim.
Ama merak ediyorum...
CHP yönetiminde "
siyaseti ürün gibi gören pazarlama taktiklerini bırakalım; hiç değilse emeklileri bu numaralara meze yapmayalım" diyecek aklı başında birileri hiç mi kalmadı?