Türkiye'nin hem uluslararası planda, hem de kendi seçkinci sınıflarının gözünde horlanmasına ne zaman karşı çıksak...
Ne zaman "biz adam olmayız" lafının uğursuz ideolojik köklerini deşip ortaya sersek...
Soldaki arkadaşlardan küçümseyici bakışlar eşliğinde uyarı gelirdi: "Ne o milliyetçi mi oldunuz? Yakındır, faşizme kaymanız!"
Ne zaman halk kavramının küçük grupların siyasi mülkü haline getirilmesine itiraz ettiysek...
Ne zaman liderliğin demode bir siyaset modeli olmadığını; geniş destek alan liderliğin kitlelerle temsili siyaset arasında bir el sıkışmanın "tecessüm" etmiş hali olabileceğini ifade etmeye kalkışsak...
Popülizmle yaftalandık.
Neyse ki, solun bu kalıpları iyice sarardı, soldu ve kendi kamuoyu üzerinde bile etkisi kalmadı.