Genç kadın 1937 ilkbaharında bir sabah görev uçuşundan döndüğünde diğer pilotlarda "sevinçli bir heyecan" görür.
Fakat bu hallerinin sebebini öğrenemez.
Sadece bir subay "emir var, sanırım bir harekâta katılacağız" der.
Gökçen o anı "görünüşe bakılırsa beni Dersim harekâtının dışında tutuyorlardı" diyerek anlatıyor.
Hemen alay komutanına koşup harekâta katılmak istediğini söyler.
Komutan Zeki Doğan karşı çıkar: "Sen bir kızsın, üstelik Atatürk'ün kızısın, biz karar veremeyiz, şayet Atatürk izin verirse, olur."
Fakat ısrar karşısında sorumluluğu üstlenir ve şu sözleri söyler: "Madem bu kadar istiyorsun, gönderiyorum. Ama bu harekât içi boş bir silahı şakağa dayayıp tetiği çekmeye benzemez."
***
Sabiha Gökçen "
Atatürk'le Bir Ömür" adıyla yayınlanan anılarında
Dersim'deki görevinin ayrıntılarına girmez.
Daha çok hava şartlarının kötülüğünü ve uçakların Elazığ'daki havaalanına geri dönmekte zorlanışını konu eder.
Ancak dönemin gazetecisi
Ahmed Emin Yalman'a şunu söylediğini biliyoruz: "Dersim uçuşlarım çok heyecanlı olmuştur. İnsan evvela bombalarını atıyor, bunlar bittikten sonra makineli tüfeğe müracaat ediyor.
Canlı hedef üzerine bomba atmak acıma hissi vermiyor. İnsan vazifesini görmek üzere hedefi aramayı ve vurmayı düşünüyor."
Sabiha Gökçen'e resmi olarak "
ilk kadın savaş pilotu" denmesinin sebebi işte budur.
Bugün "
savaş"ın çakaralmaz tüfekli
Alevi isyancılar ve kaçıp mağaralara sığınmaya çalışan kadınlarla çocuklara karşı yapıldığını bilmeyenimiz kalmadı.
Fakat kim bilir kaç cumhuriyet kuşağı ansiklopedilerdeki
Sabiha Gökçen maddesinde yer alan bu sözü hiç kurcalamadan kabullendi?
***
Ne zaman adını taşıyan havaalanına yolum düşse, ne zaman
Dersim konusu gündemi işgal etse...
Zihnimde sadece
yakın tarihimizin utanç veren katliamına dair bilgiler canlanmakla kalmaz...
Gökçen'in 12 yaşında Mustafa Kemal'le karşılaşmasıyla "
başladığını" söylediği hayat hikâyesinin ürpertici anaforu da beni içine doğru çeker.
Okul kitaplarının yazmadığı, tören ezberlerinin anlatmadığı şeyler hani... Alay komutanının hatırlattığı şu "
silahı şakağına dayayıp tetiği çekme" olayı mesela.
Kısaca anlatayım...
Bir akşamüzeri Gazi çayından bir yudum alıp genç kadına dönüp sorar: "
Ölümden korkmuyor musun?" "Hayır! Hele memleketim için olursa, asla!" cevabını alır.
Bunun üzerine cebinden bir tabanca çıkarır ve Gökçen'in bunu şakağına dayayıp tetiği çekmesini ister: "
Unutma ki, beynine saplanacak kurşun seni benden alıp götürecektir!"
Genç kadın gözlerini ondan ayırmadan tetiği çeker. Küçük bir "
tık" sesi çıkar. Atatürk yerinden kalkar, ipek mendiliyle biriken terleri silip onu alnından öper.