Etrafa "cahil" diye diye cahilleşiyorlar. "O kötü, bu kötü" diye diye kötüleşiyorlar. "Onu sevmem, bunu sevmem" diye diye sevilmez biri olup çıkıyorlar... Ve bunun hiç farkında değiller!
***
Herkes
sevilmek istiyor ama
sevmenin peşine düşen ne kadar az. Onlar da severken öldürüyor!
***
Durup bakmalı, diyorum ya hep, durmuyoruz, bakmıyoruz diye yakınıyorum hani... Bir keresinde pek acul ve sevimli bir genç sormuştu: "Neden? Ne fark eder ki!" Ona Federico Garcia Lorca'nın "Salyangoz" şiirini okumuştum. "Bir salyangoz getirdiler bana/Türkü söylüyor içinde/Harita yeşili bir okuyanus/Suyla doluyor kalbim/Kahverengi, gümüş/Küçük balıklarla..."
***
Böyle şeyler söylediğim için beni "ağır" bir adam sananlar var. Oysa deli gibi hız yaptığım zamanlar çoktur. Ama bilirim; ne zaman hıza kaptırsam kendimi hayatım ayaklarıma dolanıyor.
***
Sağlam durmak... Adı üstünde işte! Önce
"durmak" gerekiyor.
***
Geçen gün biri dedi ki: "
Mutlu olmaya çalışmaktan mutlu olmaya fırsat bulamadım."
***
Selamsız sabahsızlar, kabalığını bir mikrop gibi her yana bulaştıranlar, her durumda inatla anlayışsız ve kayıtsız kalanlar... Ne çoklar! Bakıyorum, içleri kurumuş sanki. Özsuları çekilmiş. Yani hakikaten odunlar!
***
Geçen gece
Bize Müsaade'de (tvnet)
Füruğ'dan söz ettik uzun uzadıya... Program bitip eve geldiğimde zihnim hala teyakkuz halindeydi. Kolay değil, iki buçuk saat süren sohbet sonrası ne Eyüp'te içilen çorbalar, ne de İstanbul'un otoyollarından kayar gibi geçip gitmek zihni yatıştırabiliyor. Oturdum ilk ışıklara kadar Füruğ Ferruzad şiirleri okudum. Yine en çok o "
Pencere" şiirine vuruldum. Hani "bir pencere yeter bana" dediği şiire. "
Bir pencere yeter bana bir tek pencere/Bilince ve bakışa ve suskunluğa."
***
Sanat ve aşk bir zamanlar ( modernliğin şafağından önce) kutsalın alanına aitti. Şimdi bizim seküler atmosferimizde güç bela soluk almaya çalışıyorlar. Bu halleriyle onları kutsallaştırmak içine düştükleri acı durumu anlayamamaktır.