Sultanahmet köftesi, yalnız İstanbul'da değil, yalnız Türkiye'de değil, dünyada yiyebileceğiniz en iyi köftedir. Tadı benzersizdir. Üstüne azıcık yanık irmik helvası da iyi gider.
Tabii bazı eleştirilerimiz de olacaktır: Selamiçeşme şubesi fasulya piyazına haşlanmış yumurta dilimlemiyor, yanlış yapıyor, aslında piyazda hiç olmaması gereken yeşil salatayı da fazla koyuyorlar (neyse ki tepeleme havuç rendelemekten vazgeçtiler.)
Şunu da belirtelim, Sultanahmet Köftecisi'nde yerim içerim, hesabı kuruşuna kadar ödeyip bolca da bahşiş bırakırım. Tam elli yıldır! Yarın da böyle olacaktır. Bu yazı bir reklam değildir, bendeniz de "hakkınızda yazı yazacağım" diye gittiği yerde beleşe yiyip içen küçük insanlardan değilim.
Sultanahmet Köftecisi'nin patronu Mehmet Tezçakın, bir gazetenin kendisiyle yaptığı söyleşide "gayrımenkul sahibi olmadığını" belirtmiş!
Parayı nereye koyacağını bilemeyip sekiz apartman dairesi dört de havuzlu villa alan, sonra hangisinde oturacağını da bilemeyip iki ayda bir yer değiştiren, poposuna yılan kaçmış "tipik Türk zengini" değil yani...
Fakat çok parası var. Hem "tedavülde olan" paraları var, hem de "tedavülde olmayan eski paraları"...
Mehmet Bey bir nümizmat, bir koleksiyoncu.
7 bin 500 parçalık koleksiyonu varmış. Özellikle Osmanlı kağıt paraları üzerinde yoğunlaşıyor. Bu işe şimdiye kadar 6 milyon dolar harcamış ("bir apartman katı alabileceğim parayla Londra'dan iki kağıt parçası alır gelirim" diyor.)
Bendeniz de eski bir koleksiyoncuyum, eski okurlarım bileceklerdir. Osmanlı ve Cumhuriyet takımlarım hiç de fena sayılmaz, ayrıca Alman, Fransız, Yunan ve hatta Avusturya-Macaristan parçalarımız da hatırı sayılır düzeydedir. Eksik parçaların piyasa değerleri benim satın alma gücümü aştığı, boyumu geçtiği için bu işi bıraktım. Elimde olanları seyretmekle yetiniyorum.
Hayatın tadı da böyle çıkar.
Örneğin bendenizde İngilizler'in 1915 yılında basıp bizim Çanakkale siperlerinin üstüne uçaktan attıkları "sahte Osmanlı 10 Lirası" da mevcuttur, şu "Kalpazanlar" filminde gösterilen, Salomon Sorowitsch'in Sachsenhausen toplama kampında bastığı, filigranı yanlış "sahte 5 Pound" da. (Sizde var mı Mehmet Bey?)
Elbette biz altı milyon doları rüyamızda bile görecek adam değiliz. Kıt kanaat, yavaş yavaş geliştirdik.
Ama Mehmet Bey de hayatını boş geçirmemiş.
Mutlu olmak istiyorsan iki özelliğin olacak. Bir: İşini çok iyi yapacaksın. İki: Mutlaka bir hobin ya da hobilerin olacak (hayattan alınmış "puan ya da puanlar"!)
Mehmet Tezçakın ikisini de başarmış. Helal olsun.
Bu arada haberi veren postalcı gazeteden, bu eski paraların "hepsinde bir şekilde tarihlerinin yazdığını" da, "arka ve önlerinde resmi yazılar olduğunu" da öğrendik.
Bu değerli gazetemizden daha çarpıcı haberler de bekleriz: "Aaa, bakkala gittim, bir kağıt parçası uzattım, ekmek verdiler" falan gibi...
Bunu keşfetsinler, ileride "köftenin içinde kıyma varmış" gibi atlatma haberler de yakalayacaklardır.