Bekledim, eteklerden dökülecek taşları görmek istedim. Yanılmamışım. Şu günlerde CHP'yi ille de bir koalisyona sokmak için çırpınan Aydın Doğan uşakları, Demirel'in 1991 yılında kurduğu o çok yanlış, çok zararlı koalisyonu göklere çıkardılar, Baba'yı anma bahanesiyle...
Hani o zamanlar "Baba çok değişti" propagandası yapan hokkabazlar...
Evet, Baba değişmişti vallahi, kendine o yılın modası "ekose ceket" almıştı.
Aslında Baba bitmişti.
Türkiye'nin artık kendi bildiği eski Türkiye olmadığını, böyle bir ülkenin üstesinden gelemeyeceğini müthiş zekâsıyla çabuk anladı, iki yıl kadar el öptürmekle, gelen heyetleri ve hediyeleri kabul etmekle oyalandı (kasayla hamsi getiren bile vardı), ilk fırsatta Çankaya'ya kaçtı ve orada öylece oturdu durdu. Son on beş yıldır da hayatta vakit doldurmakta, uzatmaları oynamaktaydı.
Cumhurbaşkanlığı döneminde, bir zamanlar onca karşı çıktığı bürokrasiye "tam teslim" oldu, hatta 28 Şubat darbesini destekledi bile denebilir.
Baba aslında 12 Mart 1971 günü "siyaseten" ölmüştü, İlhan Selçuk'un da ondan üç gün önce, 9 Mart 1971 günü öldüğü gibi.
Yetmişli yılları lagalugayla, seksenli yılları Özal'ı kıskanarak ve çok yanlış bir "rövanşizm" peşinde, doksanlı yılları da kendi kendini ve bütün geçmişini inkâr ederek geçirdi.
Fakat ikibinli yıllarda da bu sefer Erdoğan'ı yıkma çalışmalarından, artık oturduğu yerden bile olsa, geri kalmadı. Daha iki üç ay önce Hüsamettin Cindoruk onun adına bir "ne yapabiliriz" toplantısı düzenledi de, çişlerini tutamadıkları için kısa sürede dağıldılar.
Fakat biz Baba'nın kıymetini asıl altmışlı yıllarda bilemedik.
Enflasyon yok denecek kadar düşük, petrol sudan ucuz denecek kadar ucuz, büyüme hızı yüksekti, ülkemiz kalkınıyordu. AP iktidarı, çatır çatır seçim kazanmış meşru bir iktidardı.
Bürokrasi ondan nefret ettiği için, biz kendini solcu sanan o zamanın genç ahmakları, biz de ettik.
Onunla alay ettik, küçümsedik, adam yerine koymadık. İçimizde en çok saçmalayanlar da bunu hayatlarıyla ödediler. Onlara en büyük kazığı, en çok güvendikleri bürokrasi attı.
Demirel de, kambiyo rejimini değiştirmeyi, kapitalist kalkınmayı rayına oturtmayı, yeniden iktidarının son günlerinde, yeni bir darbeden altı ay önce, o da Özal'ın zoruyla ancak akıl edebildi...
Şapkasını alıp kaçan politikacı yerine, şapka giymeyen ve kendisine vurulan bir fiskeye okkalı bir yumrukla cevap veren bambaşka türde bir devlet adamı gelince, Demirel ölmeden öldü.
Üst tarafı anekdot ve magazindir, sağda solda bol bol okursunuz.
Örneğin Çankaya Köşkü'nde "sen benim kocamla ne uğraşıyorsun bakayım" diye Nazmiye Hanım'dan işittiğim tatlı azarı hiç unutamam. İkisine de Allah rahmet eylesin.