Tarih 1 Haziran 1983... Akşam saatleriydi... Telefonum çaldı... Süleyman Demirel arıyordu:
"Biliyorsun" dedi:
- Haberi ilk sen verdin... Yarın Zincirbozan'a gidiyorum... Sabah, yola çıkmadan görüşebilir miyiz?
- Hay hay efendim... Sabah saat kaçta geleyim?
- Yola erken çıkacağız... Kaçta istersen gel.
- Ama saat söyleyin... Yoksa, gün doğarken gelirim.
- Gel gel... İstersen geceden gel.
Sabaha karşı gittim...
Demirel alt kattaydı... Ceketli kravatlı.
Önündeki sehpaya "Karayolları haritası" sermişti.
Kardeşi Şevket Demirel de oradaydı.
***
-
Hoş geldin... Az sonra yola çıkıyorum.
- Efendim sabah sabah haritada neye baktınız?
- Çanakkale... Uzun yol... 653 kilometre...
İstanbul'a, İzmir'e de yakın sayılmaz... 300 kilometrenin üzerinde... Bir şeyi ihmal etmişiz.
- Neyi?
- Çanakkale'ye havaalanı yapmayı... Allah kısmet eder de yeniden Başbakan olursam... İlk işim Çanakkale Havaalanı'nı yapmak olacak.
***
Bir şey söylemedim... Sadece Şevket Demirel'e baktım.
Şevket Demirel ilk kez ağzını açtı:
"Ağa, ağa" dedi:
- Yol yaptın, baraj yaptın, İstanbul'a köprü yaptın...
İşte neticesi... Sürgüne gidiyorsun... Ve hâlâ "şunu yapacağım bunu yapacağım"
diyorsun... Eyi... Yap, yap... Başına gelenler yetmedi mi?
Demirel öfkelendi.
Yumruğunu sıktı... Önündeki sehpaya vurdu:
O iş ayrı bu iş ayrı.
Siyaset bu... Giriyorsan her türlü sonucuna katlanacaksın.
Evet bugün Zincirbozan'a gidiyorum... Fakat... Döneceğim... Siyasete devam edeceğim... Başbakan olacağım... Ve göreceksiniz... Allah bana ömür ve hizmet imkânı verirse... Çanakkale'ye havaalanı yapacağım.
Siyaset inancı ve iddiası olan adamın işi... İnancı, iddiası olmayanın siyasette yeri yok.
Sonra... Gün ağarana kadar konuştuk... Yazsak, günler alır.
"O sabahı" hiç unutmayacağız.