Türkiye Cumhuriyeti'nin IŞİD terörüne ve genel olarak Ortadoğu'daki gelişmelere karşı ne tür bir siyaset izlediğini ve izleyeceğini gerçekten merak ediyorsanız, komplo teorisyenlerinin senaryolarına veya Erdoğan takıntılı yorumcuların hezeyanlarına kulak vermek yerine, bu siyaseti belirleyenlerin açıklamalarını değerlendirmeniz daha sağlıklı sonuçlar verecektir.
Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın New York'ta "Dış İlişkiler Konseyi"nde yaptığı konuşma ve Başbakan Davutoğlu'nun NTV'de Oğuz Haksever'e yaptığı açıklamalar, izlenen siyaseti anlamak isteyenlere ışık tutar içeriklidir.
Bu iki konuşmanın da özünde Ortadoğu'yu en yakından ve daha ötesi içinden anlayan Türkiye'nin muhtemel gelişmeler konusunda başta ABD olmak üzere ilgili her kesimi uyardığının hatırlatılması ve bu uyarılara kulak verilmediğine ilişkin "Sitem" var. Bu sitem, Türkiye'yi de derinden etkileyen ve Ortadoğu'da 6 milyon insanı mülteci konumuna iten gelişmeleri, mesela Gazze trajedisini de, diğer ülkelerin uzaktan seyretmeleri gerçeğini kapsıyor.
"Gülen örgütü" sorunsalı
Bu arada özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Gülen Örgütü" hakkında söyledikleri, buna dayalı gelişmelerin geleceğini de gösterir nitelikte. Erdoğan'ın bu konuda söylediklerini hatırlamakta yarar var:
"- Bu, son derece tehlikeli örgütün, gerek Türkiye içinde, gerek ABD başta olmak üzere yurtdışında, muhaliflerimiz tarafından elverişli bir taşeron olarak kullanıldığını görüyoruz.
Burada vurgulamak isterim ki söz konusu örgüt, hedefleri ve faaliyet tarzıyla asla güvenilmeyecek, kendisini kullananları dahi gün gelip arkadan hançerleyecek bir örgüttür.
"Gülen'i iade edin"
- Başkan Sayın Obama başta olmak üzere, ABD'li dostlarımıza bu meseleyi etraflıca izah ettik. Başkan Obama'ya 'Bizden istediğiniz teröristleri biz size nasıl teslim ediyorsak siz de bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eden bu şahsı ya sınır dışı edin, ya da bir suçu olmadığı iddiasında ise bize verin' dedim. Umuyorum ki Türkiye ve Amerikan yönetimi, her iki ülke için tehdit teşkil eden bu örgütle mücadelede işbirliği yapacaklardır."
Olayları sadece izliyorlar
Başbakan Davutoğlu'nun açıklamalarından bazıları da şunlar:
"- Birileri bir şey ispat edecekse uluslararası toplum kendini ispat etsin. İnsanlar kimyasal silahlarla öldürüldü, bir tek BM kararı çıkarılabildi mi?
Hükümetimizin IŞİD'e terör örgütü demediğini söylüyorlar. Biz 13 Ekim 2013'te Bakanlar Kurulu kararıyla IŞİD'i terör örgütü ilan ettik.
Daha ortada Musul baskını yoktu. IŞİD'e karşı tutumumuz aşikâr. Ama niyetleri başka. Rehinelerimiz oradayken bize bir şey söyletip, bizi problemin parçası haline getirecekler.
Bizim kaygılarımız ve ulusal çıkarlarımız var.
IŞİD ve İslam
- Rehineler bizim birinci önceliğimizdi. Şimdi esas meselemiz, bölgede huzur ve istikrarı sağlayacak yaklaşımın sağlanmasıdır. Mesele Suriye halkının sahipsizliğidir. Esad sahip çıkmadı katletti, uluslararası toplum sahip çıkmadı, muhalefet zayıfladı. Aynı şey Maliki için geçerli. 'Sünni kesimi dışlamayın' dedik, eleştirildi. Sünni siyasetçiler dışlandı, Sünni siyasetçi kalmadı.
Bu IŞİD'i sahiplenmek değil. IŞİD en büyük zararı İslam'a veriyor.
Sürekli hata yaptılar
- Türkiye'nin öngörüleri hep doğru çıktı. Aradaki gri alan yok edildi. Suriye Ulusal Konseyi zayıflatıldı.
Muhalefeti Cenevre-2 sürecine katılmaya ikna ettik. Bu hat üzerinde büyük kitleler kendilerini sahipsiz zannediyor.
2012'de Ortadoğu'da demokrasi rüzgârı esiyordu.
Şimdi terör rüzgârı esiyorsa demokrasinin arkasında durmayanlar kendilerini sorumlu hissetmeli. Biz şimdi tüm dünyaya ne kadar mülteci alacaksınız diye sorarız.
Avrupa'nın 3 yılda aldığı mülteciyi 3 günde aldık.
Riskleri göz önüne alarak mültecileri misafir ettik.
Hava savaşı ve sonucu
- Bölgede çok dinamik bir süreç var. Rehinelerimiz orada olduğunda bazı konuların gündeme gelmesi güvenliklerini tehlikeye atıyordu.
Türkiye'nin sınırda bir güvenlik kuşağı ve uçuşa yasak bölge oluşturmasını ilk defa 2 sene önce teklif ettik.
Her hava bombardımanı mülteci dalgası oluşturuyor.
Bunları Amerikalılarla konuştuk.
Bu çevrede birkaç ülke dışında kendi ülkesinin bütününü koruyacak ordu kalmadı.
Türkiye böylesine karmaşık coğrafyada güvenliğinin riske edilmesine izin vermez.
Böyle bir coğrafyada güvenlik göz ardı edilemez."