Bu kadar şeffaflık bireyleri de toplumları da yormaz mı? O eski güzel günlerde bizim Antep ağzındaki deyişin tanımladığı gibi değil miydi hayatımız? - Keyfim paşa keyfi, halim itlerde yok!
Toplumun morali bozulmasın diye intihar haberlerinin basında yayınlanması yasaklanmıştı. Ekonomi haberi olarak da Kapalıçarşı'daki altın fiyatlarını vermek, herkese yeterdi... "Ermeni Tehciri"ymiş, "Kürt Realitesi"ymiş veya "Kendi tarihimizle yüzleşmekmiş" gibi meselelerden kimsenin haberi mi vardı? "Bir Türk dünyaya bedeldir" derdik ve buna inanırdık da...
Bir de "Türkün Türk'ten başka dostu yoktur" söylemi kazınmıştı belleklerimize. Dünyaya bakış açımızı ise "Asılacaksan İngiliz ipiyle asıl" veya "Türk gibi başla, Alman gibi bitir" benzeri deyişler yansıtırdı...
Kapalı bir yaşam
Mesela 1955'in 6-7 Eylül gecesi yönlendirilmiş kalabalıklar İstanbul Rumlarının evlerine, dükkânlarına, kiliselerine saldırırlar, yıkarlar, yağmalarlardı... O gece sıkıyönetim ilan edilir ve yayın yasağı ile birlikte kimse ne olup bittiğini tam olarak bilmezdi.
Ve daha sonra da kimse "1950'de sayıları 150 bin olan, aralarından milletvekilleri çıkan İstanbul Rumlarının sayıları şimdi neden 2000'in altında" diye pek sormazdı...
Amerika ile Sovyetler aya gitmek için yarışırlarken biz de her gece Heybeli'de mehtaba çıkardık ve bu bize yeterdi... Ve köyden kente göç başladığı için o dönemin Beyaz Türkleri "Halk geldi, vatandaş denize rahat giremiyor" diye yakınırlardı. "Köylü efendimizdir" derdik ama bu efendilerin aramıza katılmalarını pek istemezdik... Çünkü Kadıköy vapurunun lüks mevkiindeki tüm yolcular birbirlerini tanır ve her sabah selamlaşırlardı.
Bir ara Köy Enstitüleri ile keman çalmayı öğrenen köylülerin artık kente gelmeyi düşünmeyeceklerine bile inanmamış mıydık?
Şeffaflık yormaz mı?
Şimdi eski köylülerin 18 milyonu özel araç sahibi... Eskinin sürgün yeri Bodrum'un tatil nüfusu 1 milyonu geçmekte... "Köy kahvaltısı" verilen mekânlarda organik yumurta ile yapılmış jambonlu omletler ikram ediliyor. 60 milyon Türkiyeli uçaklarda ve daha fazla sayıda akıllı telefonlar var herkesin elinde.
En kötüsü de, herkes her şeyi biliyor artık. İpini kopartan bile yurtdışına çıkabildiği için, kimse kimseye "Avrupa'da durum çok farklı" diye ahkâm kesemiyor.
Ve herkes her şeyi bilmekten ötürü yorgun. Yurt ve dünya gerçekleri ile birlikte ve yüz yüze yaşamak yorgunluğu artırmakta... Artık kimse "Bu bir kazadır" diye geçiştiremiyor, kazaların sorumluları aranıyor... "Bu halk bu demokrasiye layık değil, bu halkı feshedelim" diyenler ya alaya alınıyor ya da adliyelik oluyorlar şimdi.
Ahh... Eskiden ne kadar rahattık biz kentli vatandaşlar... Halk geldi, huzurumuz da, rahatımız da kalmadı. Acaba Ankara'daki yeni Cumhurbaşkanlığı konutuna "Aksaray" yerine "Cihangir" denilse biraz olsun istikrar sağlanmaz mı?