Cumhurbaşkanı seçimine uzanan kampanya döneminde adayların üsluplarındaki sertleşmeyi doğal karşılamamız gerekiyor. Neticede siyaset bazı açılardan insafsız yansımalar gösteren bir meslek... Siyasette bir kişi kazanıp yükselirken, kaybedenin bütün emekleri boşa harcanmış oluyor... Bir kişinin kazanması diğer kişinin kaybetmesi anlamına geliyor.
Bu nedenle seçim kampanyalarında herkes elindeki her şeyi ve dilindeki her sözü rakiplerini etkisiz kılmak için kullanır. Siyasette herkesin aynı anda kazanması mümkün değil. Bu gerçek kaçınılmaz olarak kampanya dönemlerindeki gerginliği artırıyor...
Sertlik devam edemez
Ama bu durum seçim yapıldıktan sonra da bu sertliğin devam edeceği anlamına gelmiyor. Siyaset dışındaki kesimler kendi hayatlarının gereklerine uygun olarak, dikkatlerini sert siyasi söylemlere değil, kendilerine ufuk açacak, sorunlarına çözüm getirecek gelişmelere odaklanıyorlar.
Ve en önemlisi dünya da Türkiye de değişiyor. Eski kavramlara dayalı olarak sürdürülmek istenen siyasi gerginlik, boşta kalıyor. Mesela 1930'larda veya 1970'lerde de birileri "Laiklik tehlikede" ya da "Şeriat kapımızı çalıyor" diye feryat etmezler miydi? 1990'larda "Kürt realitesi"ni bugünkü yaklaşımlarla ele alsaydınız, İsmail Beşikçi'nin başına gelenleri siz de paylaşmaz mıydınız?
Çağdaşlık ölçüleri
Bugün ise bu tür gerginlik konuları, bunları kullanmak isteyenleri gülünç duruma düşürüyor. CHP ile MHP'nin bir ortak aday arayışları bile yeni Türkiye'nin eskisinden çok farklı olan gerçeklerini yansıtmıyor mu? Toplumun önünde Bilişim Çağı'nın ve özgürlüklerin ufkunu açmak yerine, "Seçilmişler halkı, ben ise devleti temsil ederim" benzeri bir anlayışla, hem dünyanın hem de ülkenin gerçeklerini "Tehdit" olarak sunmak kime ne söyleyebilir ki? "Çağdaşlık" kavramının içeriği bile değişmedi mi? Bugün dünyada "Online ülkeler" ve "Offline ülkeler" ayrımı var. Bir ülkede bilgisayar kullanımına, geniş banttan internete ulaşmaya dönük rakamlar, o ülkenin "Çağdaş" olduğunun da kanıtı değil mi?
"Değişim"in değişmez gibi görünen metinlere ve ilkelere bile nasıl yansıdığı gerçeğini Şükrü Hanioğlu şöyle ifade etmişti:
İlkeler bile değişiyor
- Yasakçı ve tekelci yaklaşım kabul görse Amerikan Bağımsızlık Beyannamesi'ndeki "Tüm insanların (men) eşit yaratıldığı" tezi günümüzde de "Bu eşitliğin kadınları ve zencileri kapsamadığı" biçiminde yorumlanırdı. Gene pek çok ülkede geçen asrın değişik dönemlerinde hazırlanan anayasaları ve kanunları kaleme alanlar "Eşitlik" kavramının günümüzde "Pozitif Ayrımcılık" benzeri bir yoruma tabi tutulacağını, herhalde hiç akıllarına getirmemişlerdi.
Kısacası seçimin sonucu belli olduktan sonra Türk toplumu gerçek gündemine dönecektir. Ticaretten endüstriye, siyasetten bilime ve sanattan magazine uzanan alanlarda ezberleri tekrarlayanlar farklı olanı, yeniyi ve değişimi "Düşman" olarak sunmaya devam etseler de, bu çabaları toplum katında nakıs teşebbüsten öteye gitmeyecektir.