Eskiden ne kadar rahatmışız... Dış siyaseti kerameti kendinden menkul uzmanlara bırakırdık. Zaten dış siyaset Washington'da belirlenirdi... Yerli uzmanlar da dünyadaki ve bölgedeki gelişmelerin ABD'nin belirlediği çizgiye ne kadar uyumlu olduğunu yorumlarlardı... Karşı blokun uzmanları da, Moskova'ya endeksli çizgide gelişmeleri ele alırlardı...
İş o noktaya varmıştı ki, askeri darbeler için de Washington'un yeşil ışık yakması beklenirdi... Eğer Türkiye'de seçilmişler İttifak'ın belirlediği çizgilerin dışına çıkmayı denerlerse "Cumhuriyet'in temel ilkeleri tehlikeye düştü" gerekçesiyle darbe yapılırdı...
Bir de bugüne bakın... Dış ve iç siyaset birbirine karışmış durumda. Suriye'nin Esad'ı da, Irak'ın Maliki'si de iç siyasetin sanki aktörleri oldular... Çatı'nın cumhurbaşkanı adayı İhsanoğlu'nun İngilizcesi, Mısır'ın Sisi'sine "One minute" diyemeyecek kadar zayıf mı, içerikli tartışmalar bile yapılıyor.
Biz de süper devlettik
Bir emperyal geçmişin mirasçıları olan bizlerin iç ve dış siyasetin iç içe geçmişliğine alışık olmamız gerekmez mi? Kanuni de Fransa'ya tecavüz eden Şarlken'e zamanında "One minute" çeken bir mesaj göndermemiş mi?
Aynı anda hem değişik coğrafyalardaki birden fazla sorunu ele alıp, hem de iç siyasetin gelişmelerini bunlara dayalı biçimde ele alıp bunlar üzerine politikalar üretmek, "Süper Devlet"lere özgü bir lüks biçiminde görülebilir. Biz Türklerin geçmişimizde de yüzlerce yıl süren bir "Süper Devlet" olma deneyimi yok mu? Aynı anda hem Macaristan'a kral, hem Mısır'a vali İstanbul'dan atanırdı ve İngiltere- Fransa- Almanya- Rusya arasındaki dengeler arasında, Osmanlı hareket alanını belirlerdi.
Kırmızı çizgiler artık yok
Bu emperyal geçmiş geride kalmış olsa bile, Türkiye siyasetinin ve diplomasisinin genlerinde süper devletlerde bulunan bilgiler var... Osmanlı'nın çöküş ve parçalanış sürecinden alınan derslerle, dünya konjonktürüne uyum gösterememenin nelere mal olacağı biliniyor. Bu nedenle "Neden hâlâ Irak'a müdahale etmedik" diye mırıldananların, olsa olsa genlerindeki bellek hücreleri zayıflamış olabilir...
Yeni dönem dış siyasetinin eskisinden farklı olan ana niteliği "Dondurulmuş bilgiler"in buharlaşmış olmasıdır. Örneğin ABD ile İran'ın her konuda ille de karşı karşıya bulunmaları artık gerekmiyor... Ya da eskisi gibi Türkiye'nin Irak'a dönük "Kırmızı çizgiler"i artık yok. En önemlisi de "Bizim Blok"un nerede ne yapacağı artık önceden bilinmiyor...
Bu gerçeklerin ışığında mesela Türkiye'nin Kürt realitesine ilişkin kalıcı ve demokratik çözüm arayışı, artık sade iç siyasetin değil dış siyasetin sağlığı açısından da önemlidir.
Sorumlu siyaset zamanı
Aynı şekilde AB'nin bazı üyeleri Türkiye'nin üyelik sürecini Kıbrıs Sorunu'na endekslemeyi deneseler bile, Türkiye birer birer Avrupa ülkeleri ile ilişkilerinin bu ülkelerin Kıbrıs Rumları ile ilişkilerinden daha ağırlıklı önem taşıdığını onlara sürekli hatırlatmalıdır.
Bu arada muhalefet olmak da, eski dönemlerde iktidar olmak kadar önemlidir... Siyasetçiler "Rest çekelim" veya "İpleri kopartalım" demek yerine, dış dünya ile ipleri kopartmadan, gelişme ve kalkınma yolunda hangi adımların atılması gerektiğini kendi seçmenlerine duyurmalıdırlar.
Kısacası önümüzdeki cumhurbaşkanı seçimi kampanyasında herkesin bu gerçekleri hatırlayarak davranması gerekiyor.