Siyasetçiler de diğer meslek sahiplerinde olduğu gibi çeşit çeşittir. Bazıları oturdukları koltuktan güç alırlar, bazıları da oturdukları koltuğa güç katarlar...
Ama siyaset nankör bir meslek... İstediği kadar ülkesine ve halkına hizmet etsin, toplumun önünde yeni ufuklar açmış olsun, hiçbir siyasetçi ölmeden ya da aktif siyasetten çekilmeden "Devlet Adamı" olarak anılmaz. Çünkü siyasetin temelinde insafsız bir rekabet vardır. Bir siyasetçinin başarılı olması, bir diğer siyasetçinin başarısız olması demektir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün siyasal yaşamının bundan sonrası için karar vermesi gereken günler yaklaşırken, bu vesile ile siyaset mesleğinin bütün olumlu ve olumsuz yanlarının tartışıldığını görüyoruz.
Teşekkür etmeliyiz
Kanımca öncelikle yapılması gereken şey Abdullah Gül'e toplum olarak teşekkür etmemiz gerektiğidir. Gül Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı sürede, devletini ve milletini çok iyi temsil etmiş, üzerine aldığı görevin hakkını vermek için geceyi gündüze katıp çalışmıştır.
İnanç sahibi siyasetçilerin "Hizmet"e bakış açılarını Korkut Özal'ın 1970'lerde yaptığı bakanlıklar sırasında anlamak fırsatım olmuştu... O dönemde ziyaret ettiğim bakanların masaları "Olur" imzası bekleyen dosyalarla dolu olurdu. Ama Tarım Bakanı'yken de, İçişleri Bakanı'yken de Korkut Özal'ın makam masasının üzeri hep boştu. Ona "Size imzalamanız için hiç evrak gelmez mi, masanız neden boş" diye sorduğumda şu cevabı vermişti:
- Milletim ve Allah'ım bana bu görevi verdi... Bir evrakı yarına bıraktığımda, milletime de Allah'ıma da hesap veremem. Bu nedenle benim masamda evrak birikmez...
Görevin hakkını vermek
Abdullah Gül de üstlendiği tüm görevlerin hakkını verdi. Bakanlığı da, Başbakanlığı da, Cumhurbaşkanlığı da, çalışkan ve sorumlu bir siyasetçinin nasıl olması gerektiğinin örnekleri ile dolu.
Ama bir de siyaset mesleğinin gerçekleri var gündemde.
Cumhurbaşkanlığı sona erdikten sonra Abdullah Gül de, siyasetin vefa tanımayan insafsız rekabet ortamına girecek.
Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra bir kenara çekilmek yerine aktif siyasete dönen İsmet İnönü'yü unuttuk mu? Ya Gül'ün de zihninde böyle bir model varsa? Veya bu modeldeki Gül, Tayyip Erdoğan'ın karşısındaki bir konumda yer alırsa?
Biraz bekleyelim
Ben bu gibi bir durumun ihtimal dışı olduğunu düşünenlerden yanayım... Herhalde Abdullah Gül de AK Parti tabanı ve seçmeni için Erdoğan'ın liderliğinin tartışılmaz olduğunu görüyor ve biliyor... Birlikte kurdukları AK Parti'nin "Bir bölen"i olmak gibi bir konum, herhalde Gül için düşünülemez...
Akıl ve mantık Erdoğan ile Gül arasında çeşitli konularda kamuoyuna yansıyan "Üslup Farkı"nın, bir yol ayrımına dayanmayacağını gösteriyor. Ve Türkiye'yi bekleyen sorunlarda, bu ikilinin yol arkadaşlıklarının devamı, çözümleri daha da kolaylaştıracaktır.
Bu nedenle Erdoğan-Gül görüşmesinin sonuçlarını beklemekten yanayım.