Gündemde "Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı olursa yürütmenin fiili karar vericisiyken Çankaya'da pasif bir konuma girmeyi nasıl kabul edecek" içerikli tartışmalar var... Bu çerçevede "Cumhurbaşkanı Erdoğan'la tam uyumlu bir başbakanın bulunması"nı, soruna çözüm yolu olarak önerenlerin yorumlarını da dinlemekteyiz.
Aslında Anayasa'nın 104'üncü maddesinde sıralanan cumhurbaşkanının yetkileri listesine bakarsanız, bu yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanının aktif olabileceğini de görürsünüz.
Örneğin 28 Şubat post-modern darbesi dönemindeki Cumhurbaşkanı Demirel, TBMM çoğunluğunun belgeli desteğine sahip olmasına rağmen Tansu Çiller'e başbakanlık görevini vermemiş, azınlıktaki ANAP'ın Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a görevi vermişti...
YETKİLERDEN BAZILARI
Neticede 104'üncü maddeye göre cumhurbaşkanının yetkileri arasında şunlar da var:
TBMM'yi gerektiğinde toplantıya çağırmak/ Kanunları tekrar görüşülmek üzere TBMM'ye geri göndermek/ Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek/ Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak/ Silahlı Kuvvetler'in kullanılmasına karar vermek/ Genelkurmay Başkanı'nı atamak/ YÖK üyelerini ve üniversite rektörlerini seçmek/ Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak...
Bunlar ve diğer yetkiler "Halk tarafından seçilmiş" ve ayrıca TBMM'nin çoğunluğunun desteğine sahip bir siyasetçi tarafından kullanıldığında "Başkanımsı" bir cumhurbaşkanı olmak, herhalde mümkündür.
FARKLI CUMHURBAŞKANI
Unutmayalım ki 1982 Anayasası'nın 104'üncü maddesi, bir anlamda Kenan Evren için yazılmıştı. Böylece 1961 Anayasası'ndaki "Temsili" ve "Sorumsuz" cumhurbaşkanının yerine, olağanüstü yetkiler tanınmış cumhurbaşkanı geçirilmişti.
1961 Anayasası'nın cumhurbaşkanlarından rahmetli Cevdet Sunay (1899-1982) için anlatılan bir öyküyü yine hatırlatayım.
Sağlığında kendisi ile birkaç kez kısa süreli görüşme yaptığımda, gülmeyi seven, mizah duygusuna sahip bir kişi olduğunu hissetmiştim. Bu nedenle "Bu öyküyü kendisi üretip, çevresine anlatmış olabilir" diye de düşündüğüm oluyor.
Sunay binbaşı olduğunda Trabzonlu hemşerileri gelip, yörelerinin bir sorununu çözmesi için yardım istemişler. O da "Ben sadece bir binbaşıyım. Bu sorunu çözmeye gücüm yetmez" demiş. Aradan yıllar geçmiş ve Sunay general olmuş. Hemşeriler yine aynı sorunu ona getirip yardım istemişler. Bu defa da "Ben sadece bir generalim. Bu sorunu çözemem" demiş.
YETKİ ACABA KİMDE?
Cevdet Sunay Genelkurmay Başkanı olduğunda hemşerileri yine gelmişler, aynı sorunu getirmişler ona. O da "Ben sadece genelkurmay başkanıyım. Bu sorunu çözmeye gücüm yetmez" demiş. Sunay cumhurbaşkanı olunca hemşerileri hemen Çankaya'ya gitmişler. "Senden daha yukarıda görevli yok devlette. Bu sorunu çöz artık" demişler.
Rahmetli Sunay boynunu bükmüş, iki avucunu açmış ve "Vallahi ben de öyle sanıyordum ama bu sorunu çözmeye hâlâ gücüm yetmiyor. Ben sadece cumhurbaşkanıyım" diye cevap vermiş.