Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Bu "ölüm kalım savaşı" değil bir "yerel seçim"dir

Kendileri gibi düşünmeyenlerden nefret eden köşe yazarlarına kendinizi kaptırırsanız ve aklınızı rafa kaldırırsanız 30 Mart'taki yerel seçimlere uzanan siyasi rekabetin, bir "Ölüm kalım savaşı" olduğunu düşünebilirsiniz.
Aslında bu çarpık düşünce tarzına geçmişteki her genel ve yerel seçime uzanan kampanya dönemlerinde hep tanık olduk. Her seçimi Türkiye için bir "Dönüm noktası" olarak gösterenleri, seçim sonuçlarına bağlı olarak "Ya sev, ya terk et" diye farklı oy verenlere dehşet mesajları gönderenleri unuttuk mu?
Bu akılsızlıklara fazla kapılmamak gerekiyor.
Nihai değerlendirmede demokratik siyasi rekabet bir ölüm kalım savaşı değil, hizmete dönük bir rekabettir. Bu yerel seçimlerde de seçmenler kendi yörelerinde hangi adayın ve hangi siyasi partinin daha fazla ve iyi hizmet vereceğine inanıyorsa, onlara oy verecektir.

Eylemci marjinaller

Sonra da bu hizmetlerden o adaya ve partiye oy vermeyen seçmenler de yararlanacaktır.
Ama seçime dayanan propaganda kampanyaları, siyasi gerginlikler içinde geçer. Buna da artık alışmış olmamız gerekiyor.
Ayrıca "Kayıt dışı siyaset"in bazı öğelerinin, özellikle kampanya dönemlerinde demokratik rekabeti bir ölüm kalım savaşına dönüştürmeye çalıştıklarını da, artık öğrenmiş olmalıyız.
Geçmiş dönemde bunlar askeri darbelere oynarlardı... Şimdi de sokak eylemlerine, düzmece kasetlere, algı çarpıtmalarına dayanıyorlar. Bunların demokratik siyaset ortamının marjinalleri olduklarını da, hemen herkes biliyor artık...

"Ya sev ya terk et" mi?
Kim ve nefrete dayalı siyasi kamplaşmaların, "Ya sev ya terk et" içerikli söylemlerin bu coğrafyada ne tür facialara yol açtıklarını bilmeyenimiz var mı?
Suriye'de, Irak'ta olup bitenleri görmüyor muyuz? Jivkof döneminde Bulgaristanlı Türklerin yaşadıklarını unuttuk mu? Humeyni sonrası İran'ından 2 milyon kişinin göç ettiğini unuttuk mu? Veya kültür düzeyi yüksek Ukraynalıların demokrasiyi sokak eylemlerine kurban etmeleri sonucu, bu ülkenin parçalanmanın eşiğine geldiğini görmüyor muyuz?
Bu toprakların insanları olan Ermenilerin, Rumların nasıl buharlaştıklarını biliyoruz artık... Kendi tarihimizle yüzleşirken, Kürtlerin ve Alevilerin Dersim'de başlarına neler geldiğini öğrenmedik mi?
Şimdi yıl 2014... Çağdaş demokratik dünyada seçim kazanacağı için suçlanan ve aşağılanan başka bir iktidar yok artık.

Yeter bu nefret üretimi

Ama bazıları hâlâ bu gerçeğin farkında değil. Onlar için Brecht'in faşizme dönük "Bu halk bu demokrasiye layık değil. Bu halkı feshedelim" iğnelemesi, bugünün Türkiye'si için "Siyasi çözüm" formülü olarak sunulmak isteniyor.
Önümüzdeki yıllarda sayısız seçimde oy kullanacağız... İktidarlar değişecek, dünün muhalifleri kendilerini seçmene kabul ettirdikleri zaman bugünün iktidarları olacaklar. Kimse farklı düşündüğü için bu güzel ülkeyi terk etmek zorunda kalmayacak.
Gazete köşelerinden topluma nefret pompalayanların çocukları da torunları da, bu ülkede yaşayacaklar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA