1950-60 yıllarını sürükleyip götüren İsmet İnönü-Adnan Menderes kavgalarında, bir Demokrat Parti milletvekili tarafından söylendiği ileri sürülen bir söz vardı...
Buna göre İnönü- Menderes kavgasında kimin daha ağırlıklı konumda olduğu sorulduğunda, bu Demokrat Parti milletvekili şöyle cevap vermiş:
- İnönü'nün sırtında Kurtuluş Savaşı zaferi var... Başbakan Menderes'in sırtında ise sadece Terzi İzzet'in diktiği elbise var...
Ben bu söylemin daha sonra Süleyman Demirel tarafından farklı şekilde ama aynı içerikle tekrarlandığına da tanık olmuştum.
Demirel Başbakandı ve beni 1970'lerin sonunda evimde ziyaret etmişti. Pencereden Boğaz'a bakarken, kendisine takıldım.
- Süleyman Bey, şu Boğaz Köprüsü'nü daha geniş yapsaydınız trafik böyle sıkışmazdı, dedim.
Köprüyü yaptırmam...
Demirel önce duvardaki babam Cemil Sait Barlas'la İsmet İnönü'yü birlikte gösteren fotoğrafı işaret etti... Sonra da bana şu cevabı verdi:
- İsmet İnönü'nün fotoğrafının asılı olduğu bir mekânda bana "Köprüyü neden dar yaptın" diye sorulur mu yani? Ben 1960'lı yıllarda her sefer "Boğaz'a köprü yapacağım" dediğimde, İnönü İstiklal Madalyası'nı kürsüye vurur ve "Sana bu köprüyü yaptırtmayacağım" derdi.
CHP'nin icraatçı bir iktidara muhalefet etme tarzını mecazi biçimde anlatan bu sözleri, bugünün siyaset ortamına da aktarmamız gerekiyor...
Bir dönem kitle gazetesi olan ve şimdi "Başbakan Erdoğan olmasın da ne olursa olsun" çizgisini benimseyen yayın organlarındaki köşe yazılarını okurken, açıkçası şaşırıyorum.
Sorumluluk meselesi
Hasan Pulur anlatmıştı... Hürriyet'te yazmaya başladığında o dönemde gazetenin sahibi olan Erol Simavi'ye "Ben kime karşı sorumluyum" diye sormuş. Erol Simavi de onu pencerenin yanına götürmüş ve yoldan geçen insanları göstermiş.
- Hürriyet'in yazarı olarak sadece bu insanlara karşı sorumlusun, demiş.
Yoldan geçen insanların en az yüzde 50'sinin Başbakan Erdoğan'ın ülkeye yaptığı hizmetlerin farkında olduğu bu ortamda, bir kitle gazetesini sadece Erdoğan'a takıntılı bir avuç okurun beğenisine endekslemek veya ne olduğu tam anlaşılamayan bir cemaatin söylemleri ile aynı titreşim katsayısına sokmak, ne anlama gelir?
Acaba bunlar "Başbakan Erdoğan'ın sırtında sadece ülkenin gelişmesine ve istikrarına karşı duyduğu sorumluluk var... Bizim sırtımızda ise 28 Şubat post-modern darbesinden kalan devlet pastasını paylaşma oburluğunun kalıntıları var" mı demek istiyorlar?
Laikçi imamlar
Oysa görmüş olmaları gerekiyor.
Geçmişte sırtlarını dayadıkları generalleri de şimdi aynı titreşime girdikleri "Paralelciler" kumpasa getirmişler. İlker Başbuğ'un Sabah'a anlattıklarını okuduktan sonra Anayasa Mahkemesi'nin dün açıklanan kararındaki "Başbuğ'un kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin haklarının ihlal edildiğine" dair hükmü bir değerlendirseler, belki akılları biraz başlarına gelirdi.
"Laikçi imam" olmaya heveslenen ve kendilerini Başbakan Erdoğan'ın rakibi zanneden bu köşe kadılarını patronları pencereye götürmeli ve "Takıntılarınıza ve düzmece kasetlere bağımlı olmayı bırakın ve halka karşı sorumlu olun" diyebilmelidir.