Hayat sizin de rol aldığınız başı da sonu da bilinmeyen ve çekimi devam ederken senaryosu yazılan bir film gibi.
Filmdeki figüranlardan bazıları kendilerini başrol oyuncusu zannetmekteler... Bazıları ise kendileri rol almasa bu filmi yapmak mümkün olmayacak sanıyorlar. Hatta bu filmin senaryosunu kendilerinin yazdıklarını zannedenler bile var.
Oysa bu filmde yer alanların tümü figüran... "Ecel" denilen zaman gelince filmden çıkartılıyor herkes... Kendilerini başrol oyuncusu veya senarist olarak görenler için de durum aynı... Yeni oyuncularla filmin çekimi sürdürülüyor.
Savaş Ay'ın son hastane serüvenini yazılarından okurken "Nasıl olsa bunu da atlatır" diye düşünmüştüm. Meğer onun da filmdeki rolü sona ermiş.
Geriye anılar kaldı
Geride bana bu filmin Savaş Ay'lı sahnelerinin anıları kaldı. İki genç arkadaşım ve meslektaşımla, Savaş Ay ve Coşkun Aral'la tanışıp, geleceğe dönük planlar yaptığımız günler... Bodrum'un Torba'sındaki kıyı kahvesinde Ferdi Özbeğen'li, Savaş Ay'lı sohbetler... Birlikte çalıştığımız televizyon çekimleri... Savaş Ay'ın akordeonu ile müziklenen geceler...
Onu en perişan gördüğüm an annesi Şükran Ay'ı kaybettiği gündü. Daha sonra birlikte annesinin icralarından oluşan kayıtları dinlerken, yüzüme bakıp nasıl iç geçirdiğini hiç unutamam.
Hayat denilen filmde ben de gazeteci rolünü oynarken hepsi arkadaşım olan ve aramızdaki yaş farklarının hiç önem taşımadığı, aynı roldeki sayısız oyuncunun filmden ayrıldıklarını düşünüyorum.
Bırakıp gidenler
Ecvet Güresin'i, Nadir Nadi'yi, Burhan Felek'i, Ergun Balcı'yı, Elif Naci'yi, Agop Arad'ı, İlhan Selçuk'u, Yılmaz Çetiner'i, Ali Ulvi'yi, Abdi İpekçi'yi, İsmail Cem'i, Çetin Emeç'i, Erol Dallı'yı, Orhan Tokatlı'yı, Örsan Öymen'i, Ufuk Güldemir'i ortak anılarımızla hatırlıyorum... Bu yıl önce Mehmet Ali Birand, şimdi de Savaş Ay filmi bırakıp, gittiler.
Bunca yılın verdiği ders ise "Hayatı önemseyin ama rolünüzü çok önemseyip hayata yabancılaşmayın" şeklinde oldu benim için.
Savaş Ay bu dersi çok iyi özümsemiş gazetecilerdendi. Önce insandı, dosttu, vefalı bir arkadaştı... Bulunduğu ortama neşe katmayı bilen insanlardandı. Hastalığın yükünü çok ustaca taşıdı, yaşadığı sürece bu hastalığı yendi.
Sessiz gemi gibiydi
Bir keresinde ona "Sen Yahya Kemal'in Sessiz Gemi'si gibisin, sesin çıkmıyor ama o kadar çok şey anlatabiliyorsun ki" demiştim.
"Hayat" denilen filmde kendilerini başrol oyuncusu veya senarist olarak görenler, sonsuzlukta başlayıp sonsuzlukta bitecek bu çekim sürecindeki konumlarını doğru değerlendirmeliler.
Hiçbir oyuncu vazgeçilmez değil. Kubbedeki hoş seda bile bir gün uçup gidiyor. Kaybettikleri oyuncu arkadaşlarını hatırlayanlar da bir gün geliyor, hatıralarıyla sonsuza karışıyorlar. Milyarlarca yedek oyuncu ise rol almak için sırada beklemekteler.