Kimin nerede ne demesi gerektiği meselesi, gerek bireysel gerekse toplumsal ilişkilerde büyük önem taşır.
Örneğin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Kamil Yılmaz aksıran kişiye "Çok yaşa" demek yerine "Allah rahmet etsin" denilmesini önermiş "Diyanet" dergisindeki makalesinde.
Çünkü "Aksırma sırasında insana canı âdeta iade edilir"miş ve "Sıhhat alameti olan aksırma için de şükredilmesi gerekir"miş.
İnançlı bir insan için şükretmenin önemini vurgulayan bu öneriye itiraz etmek pek mümkün değil.
Ne var ki kuşaklar boyudur hapşırdıkları zaman yanlarındaki kişinin "Çok yaşa" dileğini duymaya alışmış olanların, bunun yerine "Allah rahmet etsin" denilmesine alışmaları herhalde zaman alacaktır.
Bazı farklı durumlar
Ya da mesela post modern darbeyi desteklemekle kalmamış, Batı Çalışma Grubu'ndan verilen emirlere göre manşetler atmış, andıçları yayınlayarak birlikte çalıştığı arkadaşlarını suikastçılara hedef göstermiş bir gazeteci ifadesi alınmak üzere savcılığa çağrılırsa, yakınları onu "Sana Allah rahmet etsin" diyerek mi uğurlayacaklardır?
Ülkenin ve sınırların güvenliğini, halkının canını ve malını korumak görevini üstlenen, bu ulvi amacı gerçekleştirmek için askerlik mesleğini seçen bir kişi, daha sonra hedefini değiştirirse...
Bu kişi devletin kendisine verdiği silah gücünü halkının siyasi iradesini yok saymak ve devlet gücünü toplumunun bir bölümünü "Tehdit oluşturan unsurlar" şeklinde fişlemek için kullanırsa ve cumhurbaşkanlığını orgenerallikten sonra gelen bir üst rütbe olarak görürse, ona "Çok yaşa" mı yoksa "Allah rahmet etsin" mi demek daha doğru olur.
Çok yaşa diyenler...
28 Şubat döneminde bu gibi kişilerin her yaptığını "Çok yaşa" diyerek alkışlayanlar, acaba şimdi "Allah rahmet etsin" demeyi hemen benimseyebilecekler midir?
Sahip oldukları imkânlardan ötürü Allah'a şükretmek yerine kula kul olanlara, asker-siyaset-medya üçgeni içinde bulunarak kamu malvarlığından pay almayı alışkanlık haline getirenlere acaba ne demek daha doğru olacaktır?
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Kamil Yılmaz'ın bu gibi durumlarda da ne söylenmesinin doğru olacağı konusunda bizleri aydınlatması herhalde doğru olacaktır.
Nasrettin Hoca'nın bu konuya yaklaşımı ise şöyle...
Cemaat çok kalabalık ise...
Nasrettin Hoca kalabalık bir cenaze cemaatinin eşliğinde tabut yanında yürürken, tabutun kapağı açılır.
Birazdan defnedilecek olan kişi başını kaldırıp, Hoca'ya yalvarmaya başlar,
- Hoca, ben ölmedim, bir baygınlık geçirdim. Beni öldüm sandılar, yıkadılar, duamı okudular, namazımı kıldılar.
Şimdi de diri diri gömecekler. Ne olur, durdur şu cemaati...
Hoca çevreye bakar ve sonra tabuttaki adama döner,
- Kardeşim bu kadar kalabalık cemaate laf anlatamam. Sana Allah rahmet etsin, der.