Dünün değer ölçüleri ile bugünü anlamaya çalışmak tabii ki doğru sonuçlar vermez.
Ancak dünü bilmeden bugünü anlamak da pek mümkün değildir.
Yani "Dünü bugüne taşımak"la, "Dünü bilmek" arasında fark vardır.
Reha Muhtar sürekli dünün tartışıldığı televizyon açıkoturumlarına takılmış ve şöyle yazmıştı dün Vatan'daki köşesinde:
"Yirmi yaşlarındaki milyonlarca genci gözünüzün önüne getirin... Sabahtan akşama kadar, bütün televizyonlarda, gazetelerde 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl öncesi kim kime ne yaptı bunu dinlemek zorunda o gençler... Bu gençler, gelecek için nasıl bir rüya görecekler acaba?.. 'Şimdi'yi nasıl yaşayacaklar, 'anı yaşamanın' mucizevi etkisini nasıl hissedecekler?.."
Gençlerin durumu
Daha iki gün önce televizyon yarışmalarına katılan gençlerin en temel ve en basit konularda bile nasıl bilgisiz olduklarının tartışıldığı bir gündemden, gençlerin sürekli dünün hesaplaşmalarının izleyicisi oldukları gözleminin yakınma konusu olduğu bir ortamdayız.
Galiba iki uç gözlem de pek gerçekçi değil.
Yaşlıların "Dün"e karşı gösterdikleri ilginin nedeni, o dünü yaşamış olmalarıdır.
Rahmetli, tiyatro sanatçısı İsmet Ay'ın annesi sürekli hatıralarını anlatırmış.
İsmet Ay'ın sabrı tükenmiş ve bir gün annesine "Neden hep hatıralarından, geçmişten söz ediyorsun" diye çıkışmış.
Yaşlı kadın oğluna ters ters bakmış ve şöyle cevap vermiş:
-Hatıralar yaşlı insanların bastonudur, bunun farkında değil misin?
Farklı açılar
Gençlerin düne bakış açıları tabii ki yaşlıların bakış açılarından farklıdır.
Ayrıca "Dün" diye söz ettiğimiz zaman dilimi de kişinin yaşına göre göreceli bir tarihi ifade eder.
Bugünün gençliği acaba hangi "Dün"ü ayrıntıları ile hatırlayıp, bundan ibret alarak hataların tekrarlanmaması için dersler çıkartıyor.
Örneğin çok yakın dünde Türkiye bir "Turgut Özal olayı" yaşadı.
Atatürk'ten sonraki en büyük reformcuydu Turgut Özal.
İnanılmaz yoğunluktaki bir değişim sürecine girdi Türkiye.
Ama belirli kesimler bu sürecin devam etmesi ve Türkiye'nin 21'inci yüzyılda dünya rekabetine girebilmesi için gerekli olan reformlar konusunda destek olmak yerine köstek oldular.
Kayıp yıllar
Sonunda eski kadrolar iş başına getirildi.
Reformlar rafa kaldırıldı ve Türkiye 1990'ları "Kayıp yıllar" içinde ekonomik ve siyasi krizlerle yaşadı. Bu dönemin bir yan ürünü de 28 Şubat postmodern askeri darbesi oldu.
İşte Turgut Özal'ın yaşadığı dönemde onu köstekleyen aynı yorumcular, şimdi de değişime ve atılımlara aynı tür engellemelerle karşı çıkmaktalar.
Üslup da, savlar da hep aynı.
Acaba gençler çok yakın dündeki yaklaşımların bugüne aynı biçimde taşındığının farkındalar mı?
Bunu önümüzdeki ilk genel seçimde bir kez daha anlayacağız.