Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Kılıçdaroğlu'nu kim susturmak ister ki?

İnternet sayesinde dünya basınını da günü gününe izlemek mümkün. Dün sabah ABD'nin iki etkili gazetesinden önce "The New York Times"ı sonra da "The Washington Post"u gözden geçirdim.
The Washington Post'un yorum sayfasında mesela Gordon England, Amerika'nın askeri harcamalarda yapacağı kısıntıların bu ülkeyi "Hazırlıksız yakalanmak" gibi bir riskle karşı karşıya bırakacağını yazıyordu.
Robert J. Samuelson da "Globalleşme iki yüzü keskin kılıca döndü" dedikten sonra "Bundan 30 yıl önce hem Amerika'nın hem de Avrupa'nın ekonomik krizin merkezi olacakları düşünülemezdi" şeklinde konuya girmişti.
Samuelson'a göre dış dünyanın 23 trilyon dolarlık alacağı, muhtemel bir güven krizi ertesinde "Dolar krizi"ne kaynak olabilecekti.

Kılıçdaroğlu'nun makalesi
Derken The Washington Post'ta Kemal Kılıçdaroğlu imzalı bir makaleyi gördüm.
Başlığı "Muhalefetin Sessizleştirilmesi" (Silencing the Opposition) olan bu makalede CHP Genel Başkanı "Türkiye'de iktidar olan AK Parti politikalarına muhalif olanları baskı altına almak da sistematik ve acımasızdır" demekteydi.
Kılıçdaroğlu makalesinde "Muhalifleri susturmak için ağır vergi cezaları, yasadışı video kayıtları ve telefon dinlemeleri gibi baskıcı yöntemlerin yaygın biçimde kullanıldığı"nı ileri sürmekte ve şöyle demekteydi:
"En rahatsız edici olan ise bu tür uygulamaların demokratik süreç adına yapıldığı iddiasıdır. Hükümetin son hedefi de, demokrasimizin başlıca eseri olan, benim liderliğimdeki Cumhuriyet Halk Partisi'dir."
Açıkçası The Washington Post gibi etkili bir gazetede Türk siyasetinin böyle önemli bir imzayı taşıyan makale ile ele alınması hoşuma gitti.

Bu konulara giremez ki

Tabii ki Kılıçdaroğlu bu makalesinde Deniz Baykal'ın bir kasetle nasıl devrildiğini, kendi yönetimindeki CHP'nin hem Anayasa referandumunda hem de genel seçimde nasıl başarısız olduğunu, CHP'nin kurultay sarmallarından neden çıkamadığını, Kürt Sorunu'na dönük açılımların PKK terörü tarafından nasıl sabote edildiğini, yargı önüne taşınan cuntacılığa neden sahip çıktığını falan anlatmak durumunda olamazdı.
Kemal Kılıçdaroğlu bu makalesinde "Başbakan Erdoğan Suriye'deki kırımı kınarken biz CHP olarak Beşar Esad'a sempati heyeti gönderdik" de diyemezdi herhalde.
Aslında globalleşme nasıl dünya ekonomilerini beklenmeyen biçimde etkilediyse, Türkiye'de AK Parti iktidarı dönemindeki değişim "Muhalefet" olgusunu da değiştirdi.
Artık CHP sadece TBMM'deki koltuk sayısı açısından "Ana Muhalefet" konumundadır. Ama bir seçim kazanmak gibi bir iddiası olmadığı için bu parti sadece "İktidarsız muhalefet" konumundadır.

Gerçek muhalefet
Örneğin BDP gerek hareketli tabanı, gerekse izlediği politikalar açısından en etkili muhalefet değil midir?
Ya da "Taraf" gazetesi veya Ahmet Altan, hem CHP'den hem de Kemal Kılıçdaroğlu'ndan daha ağırlıklı ve etkili değiller midir?
Açıkçası iktidarın CHP'yi veya Kılıçdaroğlu'nu susturmak gibi, bir niyeti olduğu söylenemez. Çünkü CHP'nin geçmişinden kopamaması, yok edilmek istenen askeri vesayetin avukatı rolünü üstlenmesi ve seçim kazanmak yerine kurultayda kazanmak içerikli kronik açmazı, iktidarı rahatlatmaktadır.
CHP içi muhalefet ise Kılıçdaroğlu'nu susturmak ister mi, bunu bilemeyiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA