Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye'yi hedef alan düşmanca politikasında yeni adımlar atmaya hazırlanıyormuş.
"Ermeni soykırımı" kavramının Türkiye'nin bam teli olduğunu keşfettiği için, bu "Soykırım"ı inkâr edenlerin cezalandırılmasını öngören yasanın, tüm Avrupa Birliği'nde geçerli olması için hazırlıklara başlamış.
Ben bu Sarkozy'ye gülerim...
Çünkü biz Türkler bu tür akılsızca siyasi projelerin nicelerine kim bilir kaç yüz yıldır hedefiz ve alışkınız.
Bırakalım yüz yılları...
Bizim çok partili demokratik yaşamımıza dönelim.
Biz bizi sinirlendirmeyi, birbirimize düşürmeyi, kamplaşmamızı amaçlayan girişimler gündemde olmadığı zaman, kendimizi boşlukta hissederiz.
Biz kendimiz üretebiliriz
Eğer bu tür girişimler sınır dışından ve başka ülkelerden gelmezse, kendi iç siyasetimizde kendimiz üretiriz bunları.
1950'leri 60'ları bu kamplaşmalara yönlendiren beyinlerimiz şimdi "Biz neden solcu, neden sağcı olduk" diye geçmişteki saplantılarını sorgulamıyorlar mı?
Ya da daha somuta indirgeyelim meseleyi.
1960'larda "Boğaz Köprüsü'ne Hayır" kampanyalarını başlatanlar, aradan geçen yıllar boyunca iki Boğaz Köprüsü'nde kim bilir kaç araç eskittiler?
Ve şimdi onların torunları "3'üncü- Boğaz Köprüsü'ne Hayır" kampanyasını aynı heyecanla sürdürmekteler.
Her gün seçim kampanyası
Siyasi ihtirasının boyu hem kendi boyundan hem de Türkiye üzerindeki bilgisinin boyundan daha uzun olan Sarkozy, acaba bir genel seçimin sonuçlarının belli olduğu gün yeni genel seçim kampanyasının başladığını düşünebilir mi Fransa'da.
Oysa bizim demokratik yaşamımızın değişmez kuralıdır bu.
Seçimde yenilen taraf için, o seçim sanki yapılmamış gibi değil midir?
Seçimi kazanan kimse ya "Amerikan uşağı", ya "Sivil faşist" ya da "Cahil halkın istismarcısı" ilan edilir.
Ondan sonra gelecek genel seçimdeki yenilgiye kadar aynı sazlarla aynı şarkılar söylenir.
Yani bu Sarkozy Türkiye'yi "Ermeni Soykırımı" iddiaları ile veya Avrupa Birliği'nin yolunu kesmekle sinirlendirip tehdit edebileceğini düşünüyorsa, sadece gülmek gerekir bu adama.
Biz hiç sinirlenmeyiz
Türkiye Ortak Pazar'a 1959'da başvurdu.
1963'te Ankara Antlaşması ile bu başvuru resmileşti.
1995'te de Gümrük Birliği'ne girdik.
Sonuç sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Eski Demirperde ülkeleri ve hatta Kıbrıs Rumları bile AB'nin tam üyeleri ve Türkiye beklemede.
Bu Sarkozy aklının boyunu da topuklu ayakkabıları ile yükseltemeyeceğine göre, bizi sinirlendirmek istiyorsa bunun için bizden danışmanlar bulsun.
Biz kendimizi sinirlendirmenin yollarını çok iyi biliriz.
Ama en uzun sinirlenme süremiz de bir haftadan uzun olmaz.