Hayatı şaka gibi alıp, aynı zamanda çok ciddi yaşamak tabii ki mümkündür.
Galiba işin sırrı, lafı çok uzatmadan meselenin özüne girmeye bağlıdır.
Diyelim ki "Güneydoğu Krizi"nde çözümün terörün son bulmasına bağlı olduğunu düşünüyorsunuz. Mevcut iktidarın demokratik açılımlarını da, derin devleti şeffaflaştırmasını da, siyaseti sivilleştirme çabalarını da destekliyorsunuz.
PKK terörünü yönlendirenleri eleştirmeyi, onları eylemlerinden vazgeçirmeyi amaçlayan yazılar yazarsınız.
Sonunda anlarsınız ki, bir terör örgütü için ne kamuoyu baskısı, ne demokrasi, ne de sivilleşme bir anlam taşımaktadır. Yazılarınız o despotik yapının duvarına çarpıp etkisizleşmektedir.
Çaresizlik içinde "Bari iktidarı ve Başbakanı eleştireyim ki, hiç olmazsa bu alanda etkimi koruyayım" dersiniz.
Bir de bakarsınız ki demokratikleşmeye, sivilleşmeye, şeffaflaşmaya karşı olan kesimler "Amma da kabadayı adam" diyerek sizi övmeye başlarlar.
Şiirdeki gibi İçine
düştüğünüz açmazı anlatamadığınız için şiirdeki adama benzemeye başlar ve mırıldanırsınız.
"Baka kalırım giden geminin ardından,
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam."
Bir Amerikan gazetesinde çalışan muhabir lafı çok uzattığı için haberinde bir türlü konunun özüne giremiyormuş.
Bir gün yazı işleri müdürü muhabiri uyarmış.
- Bundan sonra yazacağın haberin başlığını okuyan olayın ne olduğunu anlayabilmeli. Ayrıntı da haberin ilk cümlelerinden anlaşılmalı, demiş.
İki gün sonra o gazetede o muhabirin imzası ile bir haber çıkmış.
Haberin başlığı "Bir yangın" şeklindeymiş.
Haber ise şöyleymiş:
- Çiftçi Smith dün akşam ahırındaki fıçıda benzin olup olmadığını kontrol etmek için elinde yanan mumla fıçının içine doğru eğildi. Fıçıda benzin varmış.
Önemli ayrıntılar
Her olayın bu kadar öz biçimde anlatılması mümkün olmayabilir.
Bir de "Hindistan'a gidiyorum" diye yola çıkıp Amerika'yı keşfeden ve bunun farkında olmayan Kristof Kolomb'un durumuna düşmek vardır hayatta.
Bana anlatılan olmuş bir vakayı hatırlıyorum.
Bir dış ticaret şirketinde çalışan genç adamın eşi İstanbul dışındaymış ve kocasına "Annemi akşam yemeğe götüreceksin" diye talimat vermiş.
Genç adam o gün Arap ülkelerinden gelen önemli konuklara kenti gezdirmiş. Araplar akşam otellerinde gönül eğlendirecekleri kadın arkadaşlar bulunmasını istemişler.
Genç adam bir eskort kuruluşundan dört tane kadın alıp, aracıyla onları Arap konukların kaldıkları otele bırakmış. Sonra kayınvalidesini Şişli'deki evinden alıp Boğaz'da bir balık lokantasına götürmüş.
Tek bir ayakkabı
Gece dönerken yerde bir tek topuklu kadın ayakkabısının durduğunu dehşetle görmüş. Yanında oturan kayınvalidesine belli etmeden eğilip ayakkabıyı almış ve pencereyi açıp dışarı atmış.
Araplara götürdüğü kadınlardan kalan izi temizlediği için rahatlamış şekilde kayınvalidesinin evinin önünde durdurmuş aracını.
İnip kapıyı açmış.
Ama kayınvalidesi bir türlü araçtan çıkmıyor ve "Ayakkabımın teki nerede" diyerek yerlerde aranıyormuş.
Kısacası hayatı ve sorumluluklarınızı ne kadar ciddiye alırsanız alın, şaka bölümünü atlayamazsınız.
Terörü kınarken kendinizi terörle mücadele edenleri kınamak konumunda bulmanız da, hayatın bir şakası değil midir?