Biz ne dersek diyelim olan olmuştur bundan sonra da olmaya devam edecektir...
1915'in acılarını bugünün siyasetine güncelleştirerek taşımak yanlışı, beraberinde aynı ölçüdeki yanlışları da getirir.
Nitekim bizler de Fransa'ya "Ama siz de Cezayir'de neler yapmıştınız" diye tepki göstermiyor muyuz?
Burada anlaşılması zor olan şey, Fransa'nın Cumhurbaşkanı Sarkozy'deki "Türkiye takıntısı"nın nedenidir.
Bunun tek sebebi 300 bin Fransız Ermenisi seçmenin oyları olamaz.
Sarkozy Türkiye'nin AB üyeliğine de her fırsatta karşı olduğunu seslendiren bir siyasetçi. Yani sadece Türk-Fransız dostluğunu değil, Türkiye-
Avrupa birlikteliğini de sabote etmekten çekinmiyor.
Öfkeli tepkiler nasıl olsa gösteriliyor.
Komediye karşı komedi
Bunların yanında Sarkozy'nin rejisörü olduğu bu aptalca komediye karşı biz de, tarihi bugüne taşıyarak, olayı hafife almayı mı denesek?
Fransız parlamentosunda dün oylanan Ermeni "Soykırımı"na ilişkin yasayla tarihi olayları güncel siyasete çarpık biçimde taşımak mümkün olduğuna göre, acaba biz de bir yasayla mesela Fransız Kralı Fransuva'nın Kanuni'den yardım istemesi olayını TBMM'ye mi taşısak?
Fransa Kralı 1'inci Fransuva (François), İspanya Kralı Şarlken (5'inci Karl ya Fransızca "Charles Quint/5'inci Charles) ile yaptığı Pavie Savaşı'nda esir düşmüştü. Şarlken onu Madrid Kalesi'ne hapsetti.
Bunun üzerine Fransuva Kanuni'ye bir mektup göndererek ve yalvararak yardım istedi.
O yardım isteyen mesaja 1526'nın Ocak ayında Kanuni'nin verdiği cevabı hatırlar mısınız?
Bugünün Türkçesiyle şöyledir bu mesaj-ferman:
Ben Süleyman Han'ım
"Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un ve Dulkadir Vilayeti'nin ve Diyarbakır'ın ve Azerbaycan'ın, Acem'in ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân'ın torunu, Sultan Selim Hân'ın oğlu, Sultan Süleyman Hân'ım.
Sen ki Françesko'sun
Sen ki Françe vilayetinin kralı Françesko'sun (François, Fransuva). Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip, memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtulmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istida etmişsiniz (istemişsiniz). Her ne ki demiş iseniz benim yüksek katıma arz olunup, teferruatıyla öğrendim.
Gönlünü hoş tut
Padişahların mağlup olması ve hapsolması tuhaf değildir. Gönlünüzü hoş tutup, hatırınızı incitmeyiniz. Bizim ulu ecdadımız, daima düşmanı kovmak ve memleketler fethetmek için seferden geri kalmamıştır. Biz dahi onların yolundan yürüyüp, her zaman memleketler ve kuvvetli kaleler fetheyleyip gece, gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. Allah hayırlar müyesser eyleyip meşiyyet ve iradatı neye müteallik olmuş ise vücuda gele. (Allah hayırlar versin ve iradesi neyse o olsun.) Bunun dışındaki vaziyet ve haberleri adamınızdan sorup öğrenesiniz.
Böyle bilesiniz."
Garip bir adam
Acaba biz de Sarkozy'ye bir mektup yazsak, "Fransa'nın kralını Şarlken'e karşı korumak için Kanuni Viyana'yı kuşattı (1529), Barbaros İspanya kıyılarını bombaladı (1535)" diye hatırlatıp o günün savaş masraflarına bugünkü Fransa'nın katılmasını istesek ve "Sen ki kendini büyük göstermek için topuklu ayakkabı giyen bir garip adamsın ve kafanı garip şekilde Türkiye'ye takmışsın" diye onu hafife mi alsak?
Bu mektuba "Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Hürrem senin Carla Bruni'den daha güzel" notunu da eklesek.
Özetle, Fransa'nın başında Louis de Funes bulunsaydı, Sarkozy döneminden daha ciddi bir görüntü verirdi bu ülkenin siyaseti...