Ekonomik krizlerin kaçınılmaz şekilde siyasi krizlere de dayandığını, biz Türkler yaşadığımız sayısız deneyimle öğrendik.
Şimdi bu durumu özellikle Yunanistan ve İtalya'nın yaşadıkları ekonomik kriz dolayısıyla dışarıdan izliyoruz.
Daha ötesi var mı ki?
Yunanistan'ın ve İtalya'nın seçilmiş başbakanları istifa ettiler ve Merkel ile Sarkozy bu iki ülkeye teknokrat başbakanlar atadılar.
AHaber kanalındaki "Konuşulmayanlar" programında Asaf Savaş Akat bu gelişmeleri değerlendirirken sözü Türkiye'ye getirdi ve çok özetle şu gözlemlerini seslendirdi:
- Bizde de bir döneme kadar bütçe disiplinlerine uyulmaması sonucu ekonomik krizler patladığında bakışlar IMF'ye kilitlenirdi. Böylece seçilmiş siyasetçilerin uymadıkları kurallar, IMF'nin direktifleri ve denetimi altında uygulanmaya başlanırdı. Bugünse IMF direktifi ve denetimi olmadan bütçe disiplinine uyan seçilmiş kadrolar, ekonomiyi kriz dışında tutup, gelişmeyi sürdürmekteler.
İçeriden ve dışarıdan
Türkiye'nin yakın geçmişinde seçilmişlerin yerine atanmışların iktidara ve ekonominin yönetimine getirildikleri dönemleri hatırlarsak, Asaf Savaş Akat'ın gözlemlerinin doğruluğunu daha iyi anlarız.
Bunun son örneği ekonomik kriz ertesinde Kemal Derviş'in ekonominin yönetimine dışarıdan getirilmesi değil midir?
Ya da 1980'deki "24 Ocak Kararları"nın 12 Eylül askeri müdahalesi ile siyasal zemine kalıcı olarak aktarılması da örnekler arasında sayılabilir.
Bütün bu yaşananlar değerlendirildikten sonra alınması gereken dersleri de gözden kaçırmamalıyız. "Vesayetçi demokrasi" şeklinde nitelediğimiz modelin yıllarca egemen olmasının tek nedeni, asker ve sivil bürokrasinin iktidar olmaya duydukları sınırsız iştiha değildir.
Seçilmiş sivil siyasetçilerin hesapsızlıkları ve beceriksizlikleri de ekonomik krizler ve toplumsal bunalımlar sonucunda, iktidar boşluklarına dayanmıştır.
Bu boşluklar doğrudan veya dolaylı olarak hem iç hem de dış kaynaklı vesayetçiler tarafından doldurulmuştur.
28 Şubat fiyaskosu
Son askeri müdahale olan 1997'deki "28 Şubat post-modern darbesi"nin çok kısa sürede fiyasko ile sona ermesinin nedeni, işbirliği yaptıkları sivil siyasi kadroların hesapsız ve beceriksizlerden oluşmasıdır.
Geçmişte 12 Eylül'ün aynı fiyaskoya mahkûm olmamasının nedeni, Turgut Özal gibi bir ismin ortaya çıkıp ekonomide yeniden yapılanmayı başarı ile uyarlaması değil midir?
1991 sonrasında yeniden iktidar olan Demireller ve Ecevitler 1980 öncesinin hesapsızlıklarını gündeme taşımak yerine Özal çizgisini sürdürselerdi, herhalde postmodern darbe de olmazdı.
Sonuçta 28 Şubat post-modern darbesinin fiyaskosu ANAP ile DYP'nin siyasetten silinmelerine ve 28 Şubat'a payanda olan CHP ve MHP'nin de ilk seçimde barajın altında kalmalarına dayanmadı mı?
AK Parti'nin başarısı
Kısacası demokratik siyasetçilik ağır sorumluluklar gerektiren ciddi ve zor bir meslektir.
Bunun gereğine uymazsanız, ülkenizin önce ekonomisine sonra da siyasetine içeriden ve dışarıdan vesayetçiler getirilir.
Yönetim ülke seçmeninin iradesine değil kayyumlara teslim edilir.
AK Parti iktidarı bütçe disiplinini hafife almadığı için de vesayetçi demokrasi geride kaldı. Ergenekonlar ve Balyozlar bu nedenle adliyelik oldu...
Kısacası seçilmişler bu kez sınavı başarı ile geçtiler.