Dersim'de 1937-38 arasında olup bitenleri artık biliyoruz.
Bu trajedinin karar merkezinde kimlerin bulunduklarını da biliyoruz.
Daha ötesi ilk kez bir Başbakan çıktı ve tarihimizle yüzleşmenin gereği olarak devlet adına özür de diledi.
Ama galiba bize yetmiyor bütün bu gelişmeler.
Ama biz böyleyiz işte.
Sosyopolitik yaşamımızda sanki tüm geçmişimizi sürekli yargılamak ve özür dilemek alışkanlığımız varmış gibi "Bu kadarı yetmez" diyerek Dersim'den kopamıyoruz.
Ben bu durumun daha somutuna Antalya'da askerlik yaparken tanık olmuştum.
4 aylık kısa dönem askerlik yaptığımız Antalya'daki alayda binlerce kişiydik.
Bir gün alayda "Aç-aç gecesi" yapılacağı duyuruldu.
Hepimiz o akşam sıralara oturup, sahnede olanları izlemeye başladık.
Sahnede olanlar...
Dansöz kılığında birtakım kadıncağızlar sahnede raks etmeye başladılar.
Benim sıramın arkasında muhafazakâr tutumlu bir grup "Silah arkadaşım" oturmaktaydı.
Onlar aralarında konuşurken sahneye çıkan dansözlerin açık giysilerini eleştiriyorlar, böyle bir gösterinin ahlak dışı olduğunu söylüyorlardı.
Derken sahnedeki kadıncağızlar soyunmaya başladılar... Önce göğüslerini açtılar, sonra da çırılçıplak kaldılar.
İş bununla da kalmadı.
Birtakım görevliler sahneye çıktı, ellerindeki fenerleri kadınların üreme organlarına tuttu. Onlar da bacaklarını açıp, sanki anatomi dersi mankenleriymiş gibi biz izleyicilere en mahrem yerlerini gösterdiler.
Arka sırada oturanlar konuşmayı kesmişlerdi.
Yeterli değilmiş
"Aç-aç gecesi" böylece bitti.
Arkamda oturanlardan biri nihayet konuştu ve "Sanki bir şey mi gördük" dedi arkadaşlarına.
Kadınların bağırsaklarını ve iç organlarını görmeden tatmin olması mümkün değilmiş gibi konuşuyordu.
Dansöz giysilerini ayıplayanlar, tırmanan çıplaklık karşısında bununla da tatmin olmaz konuma tırmanmışlardı.
Bugün de Dersim'e ilişkin gelişmeleri ilk kez duyanların şimdi "Bu yetmez, sanki bir şey mi öğrendik" şeklindeki tatminsizliklerinin, başka ayıplara yönelmeleri daha doğru olmaz mı?
Yüzleşmek bitmez ki
Neticede 1915'teki Ermeni Tehciri'nden 1955'teki 6-7 Eylül pogromuna uzanan, daha nice olayla yüzleşmemiz gerekiyor.
Mesele Cumhuriyetimizin yargılanması meselesi değil ki.
İsterseniz Osmanlı'ya dönüp hangi padişahların kendi kardeşlerini veya çocuklarını nasıl boğdurduklarının dökümünü de yapalım.
Başbakan Menderes'in idamını tartışırken, kelleleri alınan sadrazamları da sıralayalım.
Kısacası tarih dünün bugüne taşınıp kavga edilmesi için değil, geçmişten ders alınıp hataların bugün tekrar edilmemesi için başvurulması gereken bir bilim dalı olmalıdır.