Biz köşe yazarları olarak yazdığımız yazının ve açıkladığımız düşüncenin sorumluluğunu taşırız.
Gelişmeler öngörülerimizin veya önerilerimizin tam tersi yönde geliştiği zaman, yeni koşullara uyarlı biçimde yorumlarımızda rota düzeltmesi yaparız.
Neticede bizim sorumluluğumuz düşünce düzeyindedir. Oysa yönetimin ve icraatın sorumluluğu vardır siyasetçilerin sırtında.
Onların izledikleri siyaset ve icraatları yurt ve dünya gerçekleriyle çeliştiği zaman, ülke perişan olur, krizler ve hatta iç savaşlar bile patlar.
Bu nedenle yönetimden sorumlu siyasetçilere yorumlarımızla yol göstermeye çalışırken veya onları izledikleri siyaset nedeniyle eleştirirken, kendi sorumluluğumuzun düşünce düzeyinde kaldığını, onların sorumluluklarının ise somut, dramatik ve hatta trajik boyutlar taşıdığını asla unutmamalıyız.
Seçim kazanma sorumluluğu
"Ben başbakanın yerinde olsaydım öyle değil şöyle yapardım" içerikli yorumlar içerikleri açısından doğru ve mantıklı görüşleri yansıtsalar bile, yazanlar asla bir başbakanın sorumluluğunu sırtlarında taşımazlar.
Bir de "Seçim kazanmak" benzeri bir sorumluluk vardır demokratik ülke yöneticilerinin sırtında.
Demokratik siyasette doğru çizginin de, başarının da nihai ölçüsüdür seçim kazanmak.
Seçmenler bir lidere ve partisine oy verip onu iktidara layık gördüğü zaman, çoğunluk o liderin yönetiminde ülkenin krizler arasında çalkalanmayacağını, bütünlüğün, güvenliğin ve istikrarın korunacağını, refah düzeyinin gelişeceğini düşünüyor demektir.
Başbakan Erdoğan'ın liderliğindeki AK Parti'nin üçüncü dönem iktidarını yaşaması, bütün bu söylediklerimizin bir hülasasıdır. Neticede siyasi düşünceler yelpazesinin çeşitli kanatlarından olan biz yorumcular, Erdoğan'ı geçmişte de eleştirdik, bugün de eleştiriyoruz.
Eleştirinin her çeşidi
Bu eleştirilerden bazıları sadece eleştirmek ya da sadece muhalif olmak adına seslendiriliyordu.
Bazılarımız da Erdoğan'ın söylemlerini veya icraatını kendi görüşlerimize aykırı buluyorduk.
Kimimiz liberal demokrasi adına kimimiz sosyal demokrasi açısından "Bu iş öyle yapılmaz, böyle yapılmalı" diye yol göstermeye çalışıyorduk Erdoğan'a.
Bir bölümümüz ise ölçüyü kaçırıp, kendilerini Erdoğan'ın rakibi olarak görmek yanılgısına da düşmüyor değildiler.
Ama hiçbirimiz "Acaba benim düşüncelerimi temsil eden ve benim söylemlerimle halka seslenen bir siyasi parti kurulsa seçimde yüzde kaç oy alır" diye düşünmedik. Bunun yerine mesela bir muhalefet partisinin liderini desteklemeyi denedik ve onun seçimlerde aldığı başarısız sonucun sorumluluğunu taşımayı da hiç düşünmedik.
Hayat devam ediyor ve edecek de...
Şu anda yine farklı kanatlardaki düşüncelere sahip olan bizler demokrasinin ve çok sesliliğin gereği olan yorumlarımızla iktidarı ve Erdoğan'ı eleştiriyor, muhalefet ediyor ya da iktidara "Öyle olmaz böyle olur" diye yol göstermeye çalışıyoruz. Özellikle BDP- PKK- KCK üçgenine ilişkin gelişmeler konusunda liberal demokrat kesimden oldukları var sayılan bazı yorumcuların eleştirileri, giderek sertleşmekte. Hatta bazılarımız her an ülkenin gündeminde bulunan silahlı şiddetin varlığını bir kenara itip "Devlet neden uzlaşmak yerine terörle mücadele ediyor" sorusunu da seslendirmekteyiz.
Erdoğan cevap vermemelidir
Aslında belki bu da doğaldır.
Bir yorumcunun bir Başbakanın sorumluluğunu taşıması beklenmemelidir. Ben 22 yaşında Cumhuriyet'te dış politika yorumlarına başlamıştım. Aynı sırada hem muhabirlik hem de sayfa sekreterliği yapıyordum.
Bir gün ele geçirdiğim bir haberi konuşmak için Cumhuriyet'in rahmetli Genel Yayın Yönetmeni Ecvet Güresin'e gittim.
- Ecvet Bey, müthiş bir atlatma haberim var, ama bunu size veremem. Çünkü bu haberin yayınlanması ülkenin istikrarına zarar verir, dedim.
Bu sözlerim Ecvet Bey'i çok sinirlendirmişti,
- Sen gazeteci misin yoksa devlet adamı mısın, çabuk o haberi yazıp bana ver, diye bağırmıştı.
Kıssadan hisse çıkartmaya gelince...
Başbakan Erdoğan basındaki eleştirilere takılıp bunlara cevap vermekten kaçınmalıdır.
O, ülkenin yönetiminden, istikrarından ve sonuçta alacağı oyların oranından sorumludur. Ondan beklenen karşı- yorumlar yapması değil, icraatı ile ülkenin bütünlüğünü, istikrarını koruması, refah düzeyini artırmasıdır.
Yorumcular da sadece düşüncelerinden ve yazılarından sorumlu oldukları için "O iş öyle yapılmaz böyle yapılır" demeye devam edeceklerdir.