İngiltere'yi 2'nci Dünya Savaşı'ndan zaferle çıkartan Başbakan Winston Churchill'e sormuşlar:
- Radyoda milli marşımız (Tanrı Kraliçeyi Korusun) çalarken ayağa kalkar mısınız?
Churchill gülümsemiş.
- Radyoyu kapatırım, demiş.
Bizde de buna benzer durumlar var.
Örneğin Nişantaşı Atiye sokaktaki sokak kafelerinde ve restoranlarda oturan ve yiyip içenler Cumhuriyet Bayramı akşamı İstiklal Marşı söylemeye karar vermişler. Arkadaş grubuyla orada oturan oyuncu Şahin Irmak ise marş söylenirken ayağa kalkmamış... İki gün önce Cengiz Semercioğlu bu konuyu ele almış ve şöyle yazmıştı özetle:
İyi ki kalkmadı
"- 'Bravo iyi ki kalkmadın Şahin' diyorum. Bir Cumhuriyet Bayramı törenine gitse, bir salonda kutlamaya katılsa ve orada İstiklal Marşı'nda ayağa kalkmasa tamam...
Ama kafelerin olduğu Atiye Sokak'ta arkadaşlarıyla içiyor.. O arada alkolü fazla kaçırıp vatan-millet sevgisi aklına gelen bir müşteri ayağa fırlıyor ve İstiklal Marşı'nı kafasına göre okumaya başlıyor.
Dünyanın neresinde olur bu saçmalık? Milletin de kafası iyi ya, gaza geliyorlar, başlıyorlar hep birlikte İstiklal Marşı'nı okumaya."
Cengiz Semercioğlu benim de düşüncelerimi yansıtmış yazısında.
Zaten Şahin Irmak da "Kimsenin haddine değil İstiklal Marşı'nı sarhoş masalarına meze yapmak" diye açıklama yapmıştı sonradan...
Ancak takıldığım bir bölüm de vardı Sevgili Cengiz Semercioğlu'nun yazısında.
Şöyleydi bu bölüm.
Vatanseverlik ölçüsü
"- Şimdi Nişantaşı'nda alkollü kafayla Cumhuriyet'i hatırlayıp İstiklal Marşı okuyanlar vatansever...
Van'a ilk giden sanatçılardan olan, depremzedelerin yanına hemen koşan Şahin Irmak vatan haini ha... 75 milyonu terapiye sokacak psikiyatr aranıyor!"
Bu mantığa göre vatanseverliğin ölçüsü Van'a gidip gitmemeye bakılarak mı anlaşılabiliyor?
Ya da bu genç sanatçı Van'a gitmemiş olsaydı, marş okunurken ayağa kalkması mı gerekecekti?
Buna benzer yaklaşımları da özellikle sanatçıların ölümleri ertesindeki cenazelere katılanlar ve katılmayanlar hakkındaki haberlerde de görüyoruz.
Bu cenazeler ertesinde genellikle "Vefasız meslektaşlar" ya da "Arkadaşları onu son yolculuğunda yalnız bıraktı" benzeri başlıklarla veriliyor haberler.
Kimin hangi cenazeye katılıp katılmayacağı, o kişinin ölene ilişkin duygularına ve yakınlığına bağlı olarak belirlenir.
Kimin cenazesine gidilir?
Çocukluğumda babama "Kimlerin cenazesine gidersin" diye sorduğumda "Ben öldüğümde kim benim cenazeme gelecekse ben onun cenazesine giderim" diye cevap vermişti.
Yani herkes kendi işine ve durumuna baksa, galiba daha doğru olur.
"Kim marş okunurken ayağa kalktı" veya "Kim kimin cenazesine gitmedi" benzeri haberler, her salataya maydanoz olma eğiliminden başka neyi yansıtıyor acaba.
Nasrettin Hoca'nın böyle durumlara ışık tutan bir fıkrası vardır ya.
Nasrettin Hoca'nın yaklaşımı
Adamın biri biri Nasrettin Hoca'yı yolda çevirmiş.
- Hocam, bir tepsi içinde kızarmış bir hindi götürdüler demin, demiş.
Hoca omzunu silkmiş ve adamı azarlamış:
- Bundan bana ne be adam!
Ne var ki azar adamı susturmamış,
- Hocam kızarmış hindiyi sizin eve götürdüler ama, demiş..
Bu kez Hoca daha sertleşmiş, bağırmış adama,
- Öyleyse bundan sana ne!