Ülkeleri yöneten siyasetçilerin ve özellikle despotların en büyük yanılgıları, kendi kişilikleri ile ülkelerinin varlığını özdeş sanmalarıdır.
Bu çarpık anlayış sonunda ülkelerinin dış politikasını diğer devletlerin yöneticileri ile kurdukları dostluklar üzerinde yürütmeye çalışırlar.
Ancak seçimi kaybettikleri veya devrildikleri zaman bunun böyle olmadığını ve dış politikanın kişisel dostluklara dayalı olarak yürütülemeyeceğini anlarlar.
Bu yanılgının iç siyasete yansıması ise daha dramatik tablolar içinde görülür.
Seçilmiş lider ya da despot, halkının kendisinden hiçbir zaman vazgeçemeyeceğine inanmaya başlar.
Bu durumlara düşenlere son örnek maktul Kaddafi'den verilebilir.
İhanete uğramış
Şu anda Libya'da, Misrata kentinde yargılanmayı bekleyen Kaddafi rejiminin işkencecilerinden Mansur İbrahim adındaki kişi ile BBC'nin muhabiri Katya Adler konuşmayı başarmış.
Kaddafi'nin son günlerinde hep yanında olan Mansur İbrahim, katledilen liderinin ruh haletini şöyle anlatmış:
- O son ana kadar halkının kendisini seveceğine inanıyordu. Halkı ve Libya için sayısız iyi şeyler yaptığını düşünüyordu. Ayrıca dostları gibi görünen Tony Blair'in ve Silvio Berlusconi'nin kendisine ihanet ettiklerini düşünüyordu.
Dış politikalarını kişisel ilişkilerine dayayan ve halklarının kendilerini sonsuza kadar destekleyeceğine inanarak, ülkeleri ile kendilerini özdeş sananların kaderleri hep hüsranla sonlanmamış mıdır?
İran Şahı'nı hatırlayın.
1979'da Humeyni Devrimi (veya darbesi) ile devrildikten sonra, en yakın müttefiki olan ABD'den ona sığınma hakkı verilmedi.
Mısır'da öldü devrik Şah.
Daha önceye gidelim.
Mussolini örneği
1920'ler ve sonrası İtalya'sında ilkokullarda çocuklara "Vatanı sevmek Mussolini'yi (Duce'yi) sevmektir" ezberi verilirdi.
Mussolini sonunda o İtalyan çocuklar tarafından vuruldu ve hem kendisinin hem de metresi Petacci'nin cesetleri, Milano'nun meydanında bacaklarından direklere asılıp, teşhir edildi...
Kısacası bir serbest seçimle iktidardan ayrılabilmek, ülkeleri yönetenler için en büyük hayat ve güvenlik sigortasıdır.
Şu anda bu büyük gerçeğin hâlâ farkında olmayan yöneticilerden biri de komşumuz Suriye'nin Beşşar Esad'ıdır.
Esad İngiliz "The Telegraph" gazetesinden Andrew Gilligan'la yaptığı söyleşide Suriye muhalefeti için "Onlardan bahsederek zamanımı harcamam. Onları tanımıyorum" diye söz etmiş.
Farklı bilgisayarlar
Esad Batı dünyasının kendisini ve Suriye'yi anlamadığını da şu benzetme ile anlatmış:
- Apple'ın Mac'ı da sıradan PC de aynı işi yaparlar. Ama birbirlerini anlamazlar.
Beni Doğu olarak analiz etmek istiyorsanız, bunu Batı'nın işlem sistemleri ve kültürü ile anlayamazsınız. Benim işlemcilerime ve kültürüme dayalı olarak, bu analizinizi Batı'ya tercüme etmeniz gerekir.
Esad söyleşide Batı'yı Suriye'ye bir askeri müdahale konusunda uyarırken Suriye'nin bölgenin merkezi ve fay hattı olduğunu ileri sürmüş ve "Zeminle oynarsanız bir deprem tetiklersiniz.
Suriye ile herhangi bir sorun tüm bölgeyi yakar" demiş.
Acaba Esad'ın MAC'ını sadece Ahmedinecad'ın PC'si mi anlıyor?
Arap Birliği ve NATO
Acaba Beşşar Esad'ın Doğu'su nasıl anlıyor Suriye'de olup bitenleri?
Kuveyt gazetesi "El Kabas"a göre çarşamba günü Şam'da Suriye yönetimiyle görüşen "Arap Birliği" heyeti Suriye'de şiddet eylemlerini sona erdirmeyi amaçlayan arabuluculuk çalışmalarının başarısızlığa uğraması durumunda uluslararası bir müdahalenin kaçınılmaz olacağı yönünde Beşşar Esad'ı uyarmış.
Beşşar Esad'ı anlamayanlardan biri de NATO Genel Sekreteri Rasmussen olmalı.
Danimarka'nın "Politiken" gazetesine konuşan Rasmussen NATO'nun Suriye'ye müdahale planı olmadığını belirtirken "Ancak şunu da tereddütsüz belirtmeliyim ki olaylar artık öyle bir noktaya gelir ki BM'nin müdahalesi için tüm şartları oluştuğunda, NATO olarak BM kararını beklemeden müdahale ederiz" demiş.