Vatanını canı kadar seven ve aynı anda o vatanın dününe de bugününe de sınırsız öfkelerle bakan insanların ülkesidir Türkiye.
Demokrasiyi seven ama seçmenleri de siyasetçileri de sevmeyen insanların ülkesidir bu.
Başarıları görmezden gelen ama başarısızlıklardan bir nevi mazoşist hazlar duyan...
Benzer sorunların dünyanın çeşitli ülkelerinde de çözüm beklediğini hiç düşünmeden, dünyanın sorunlu ülkesi olarak sadece Türkiye'yi gören insanların ülkesidir burası.
Bir örnek de "Depreme yine hazırlıksız yakalandık" içerikli yaklaşımdan verilemez mi?
Bu kadar göç hareketinin yer aldığı, köylülükten kentliliğe, kerpiçten betona geçişin son 20-30 yılda gerçekleştiği ve "Yoksulluk" sınırından yeni yeni çıkmaya başlayan bir ülkede, acaba depreme hangi hazırlıkla yakalanabilirdik ki?
Yeni bir Yunanistan
Şu İstanbul'un nüfusu son 50 yılda bir Yunanistan veya bir Belçika kadar arttı.
Kişi başına ulusal gelirleri 1000 dolarlar düzeyinde olan ve iş arayan kitleler başlarını sokacak bir mekân ararken, gecekondularının ya da evlerinin statik hesaplarını veya depreme dayanıklılığını mı düşündüler?
Bir bakın Avrupa kentlerine.
Zürih'in veya Budapeşte'nin 100 yıl önceki nüfusları bugünkülerle aynı.
İşin bir yanı bu...
Bir de "Genel tablo"ya bakış açısı var.
Türkiye sadece bölücü teröre çözüm bulamayan ve her depremde yıkıntılara can kaybı veren bir ülke mi?
Yeni bir Türkiye
Ekonomisi gelişen, demokrasi ve insan hakları alanında bu coğrafyada görülmedik ölçüde atılımlar ve açılımlar yapan, kapalı bir iç pazar modelinden dünya ile her alanda rekabete açılan bir ülke değil mi Türkiye?
Konuşulmayanların konuşulduğu, tabuların yıkıldığı bir süreç içinde değil miyiz?
Bu genel tabloya bakış açısı konusunda dünyadan iki örnek vereceğim.
Birincisi Amerika'dan.
Eğer Amerika'ya bizim gibi bakarsanız, bankacılığı batmış, Wall Street borsası öfkeli kalabalıkların hedefinde bulunan ve çöken kapitalizmin enkazı altında kalmak üzere olan bir ülkedir Amerika.
Acaba aynı anda bütün dünya Steve Jobs'un yasını tutarken ve bilişim devrimi Silikon vadisinde gerçekleşirken, bütün bunların Amerika ile ilgisi yok mudur?
Bir başka örneği de Yunanistan'dan verelim.
1980'den beri "Yunanistan AB'ye girdi biz giremedik" diye yakınmıyor muyuz?
İtiraf gibi özeleştiri
Bir de Herkül Millas'ın Zaman'daki yorumundan bakalım Yunanistan'a...
16 Ekim tarihli Kathimerini gazetesinde yayınlanan makalesinde Başbakan Papandreu şunları yazmış:
"Gerektiğinde inisiyatif almayarak, rehavete kapılıp tereddütlerle bir ileri bir geri giderek, gelişmeleri öngöremeyerek, rekabetçi bir ekonomi ve güçlü bir üretim temeli kuramadık. Sonuç olarak ekonomi büyük oranda devletten beslenen parazitlere ve tüketime terk edildi. Devlet güçlerini özgürleştirmek yerine bürokrasi yaratıcılığı ve gelişmeyi köstekledi. Ülkenin gelişmesini kösteklemiş olan lonca zihniyetli sendikacılara ve kliantel ilişkilerine izin verdik."
Sizler de vatanını çok seven ama onu halkı, gelenekleri, gerçekleri, dünü ve bugünü ile insafsızca yargılayanlardan mısınız?