Önce uzun sürmüş mağlubiyetimizin altını çizerek başlayalım: Ne yaparsak yapalım Ortadoğu'ya dair planları altüst edemiyoruz!
***
Batı'nın da bir çaresizliği var. Daha doğrusu bir yüzleşme:
Dünyanın merkezi ne kuzey, ne güney, ne Batı, ne doğudur. Ortadoğu'dur. Hala ve hep!
***
Bir Ortadoğulu dünyanın geri kalanını
delirtir. Çünkü hem bu dünyadadır hem de değil. Çünkü onun zamanı geçmişi terk etmez, gelecekten vazgeçmez.
***
Yeni trend...
Başkalarının ne kadar mutsuz olduğunu araştırarak kendi mutluluğundan emin olmaya çalışmak.
***
Veda başka bir şeydir; ayrılıklardan çok sonra gelir. Birden çıkıp geliveren bir hatırayla çoğu zaman... Bazen bir manzarayla, bazen de bir sözün zihin tırmalayan varlığıyla...
***
Tanışmalar sözdür, sözle birlikte canlanır her tanışma. Sonra
tanıdıkça ve alıştıkça söz ağır ağır ölürken suskunluk sahne alır.
***
Emin olmak isteyen var mı? Kendinden emin olmak ve kendini emin kılmak isteyen?.. Herkes "
emniyette" olmak istiyor. İşte modern insanın büyük çıkmazı!
***
Onu biliyoruz, şunu biliyoruz, her şeyi bilmek istiyoruz. Fakat ne kadar az
değer biliyoruz.
***
Al sana en hakikisinden nostalji! Atalarımız savaş alanlarında ölüyorlardı ya da önceden hazırlanarak ve bekleyerek yataklarında... Biz ise parça parça ölüyoruz. Ya hırslarımızı çarpıştırarak, kalplerimizi kırıp dökerek, gündelik hayatı muharebe alanına çevirerek azar azar ölüyoruz ya da bir hastane yatağında mukadder olana hazırlanmamıza bile izin verilmeden...
***
Neye ihtiyacımız var bizim? Birbirimizi anlamaya... İhtiyacımız var, doğru da,
niyetimiz var mı? İşte onda şüpheliyim.
***
Anlamaktan korkuyor, çekinip vazgeçiyoruz. Çünkü
anlamak düzeni bozar, dengeleri sarsar.
***
Kaybettiğimiz zamanı asla telafi edemeyeceğimizi bilmek... Ne berbat bir duygu! Ne tatsız bir hesaplaşma! Nasıl iç yakıcı! Onu dinlemedin, dinlediğinde anlamadın, sana ihtiyacı varken uzak durdun, başını yaslamak üzere omuzuna uzandığında geriye kaçtın... Sakındın, saklandın. Artık zamanı geçti!