Dünya sistemi 2010'dan beri Türkiye'yi açıkça tehdit ediyor, itip kakıyor, çelme takıyor, her yolu kullanıp "terbiye" etmeye çalışıyor.
Eh, onca zaman "uslu çocuk"tuk!
Hiç büyümeyelim istiyorlar.
Türkiye'nin dünya sistemiyle doğrudan çatışma üretmeksizin ayak diremeyi başarması görülmemiş bir şeydir.
Burada halkın tutumu önemli.
Türkleriyle, Kürtleriyle bu ülkenin halkı her türden darbe girişimine, her çelmeye, her tehdide karşı koydu. Doğru bildiğinden milim şaşmadı.
Fakat belli ki, Türkiye'nin düşmanlarının daha çok "numara"sı var ama bir gerçek tatlarını kaçırıyor.
Nedir o? Söyleyeyim; Anadolu Müslümanlığı. Yani her kesim ve çeşitten halk itikadı!
Bu özelliğimiz ülkenin temel sosyolojik gücünü oluşturuyor.
Yani Batı'yı tam kavrayamamış olabiliriz ama Batı'nın içindeyiz.
Doğu'yu terk etmiş olabiliriz ama içimizde tarihi ve medeni bir Doğu varlığını sürdürüyor.
Dünya sisteminin "Yeni Türkiye"den hoşlanmayan kesimleri şimdi bu noktadan bizi vurmaya çalışacaklar. Bu özelliğimizi erozyona uğratmak isteyecekler.
Buraya mim koyun!
***
İlerdeki yazılarımda konuyu ayrıntısıyla açacağım. Fakat bugün açısından şunu belirtmek istiyorum...
Bir ülkeyi "
toz toprak coğrafyası" haline çevirmenin, kültürünü "
dağıtma"nın yollarından biri başına
etnik çeşitliliği, politik potansiyeli ve nüfusu kabarık bir mülteciler problemi sardırmaktır.
Elbette mültecilere kollarımızı açacağız. Bunun aksi aklımızdan bile geçmemeli.
Her türden
yüksek ekonomik ve sosyolojik endişe bu acil insanlık görevinin karşısında, pek "
alçak" kalır.
Fakat problemin varlığıyla yüzleşmekten kaçınmamalıyız.
***
İster istemez hatırlıyorum; 2006'da US Armed Forces Journal'de yayımlanan o meşum ve meşhur "
Yeni Ortadoğu Haritası"nda Pakistan ortadan ikiye ayrılmıştır ve büyük bölümü yeni Afganistan'a bırakılmıştır.
O zaman strateji uzmanlarına tuhaf gelen şey şimdi "
normal gelişme" sayılıyor.
Çünkü
mülteciler ve Peştunların iki coğrafyadaki varlığı yoluyla sosyoloji sertleşti; inanç grupları radikalleşti ve
kültürel Pakistan gerileyip küçüldü.
Bu çerçeveden bakınca...
Ortadoğu'da
IŞİD belasının doğuşu ve yaptığı manevralar farklı bir anlam kazanıyor.
Suriye muhalefetinin darmadağın edilip güney sınırlarımızın aşağısının bir
kültürel çöle çevrilmesinin sıradan ve spontan bir vakıa olmadığı anlaşılıyor.
Bir kurgu bu! Bir tuzak!
Toz toprak gerçekliğinin bir süreliğine Türkiye'nin tarihsel- kültürel derinliğini hırpalaması isteniyor.
Bu tuzağı aşmak için iki şeye dikkat etmek zorundayız.
Bir... Asla
demoralize olmamalıyız.
İki...
Asla merhamet çizgisinden sapıp mültecileri politik çatışmaların malzemesi haline getirmemeliyiz.